Aş ve iş kapısıydı Karabük!

    Yörenin iş ve aş kapısıydı Karabük.Hatta bölgenin, hatta Türkiye’nin demek yanlış olmaz. Cumhuriyeti kuranların bölgeye bir hediyesiydi diye düşünülebilir bu yatırım. Demir Çelik Fabrikaları Karabük’ü önemli hale getirmiş, zaman içinde bölge  kaderini değiştirecek aşamalar yaşayacaktır. Zamana göre değerlendirildiğinde  sanayi yatırımı, işçi potansiyeli ile Karabük’te bir insan renkliliği, örf adet zenginliği, yani kültür zenginliği […]

IMG_1011

 

 

Yörenin iş ve aş kapısıydı Karabük.Hatta bölgenin, hatta Türkiye’nin demek yanlış olmaz. Cumhuriyeti kuranların bölgeye bir hediyesiydi diye düşünülebilir bu yatırım. Demir Çelik Fabrikaları Karabük’ü önemli hale getirmiş, zaman içinde bölge  kaderini değiştirecek aşamalar yaşayacaktır.

Zamana göre değerlendirildiğinde  sanayi yatırımı, işçi potansiyeli ile Karabük’te bir insan renkliliği, örf adet zenginliği, yani kültür zenginliği yaratmıştır. Fabrika yönetimi ile idareci kadroları kültür ve yüksek tahsilli bir elit yapının da oluşmasına sebep olmuştur.

Genç Cumhuriyet’in aydınlık insanları yöreye, yaşam tarzları ve çağdaş dünyanın yansımasıydı. Bu kadrolar, yönettikleri üretime katkıları yanında, yaşam tarz ve dünya görüşleri ile, yörenin sosyal yapısı ve yaşamına, alışkanlıklarına etkisi yadsınamaz. Özetle yöre, tarım ve kırsal insan yapısı, eli alet tutan, sanayiye yatkın vasıflı, üreten, teknik becerisi yükselen insan tipine dönüşecektir.

 Cumhuriyet’in tercihi olan karma ekonomi, ülkede yörelerin  özelliklerine göre ağır sanayi, kömür işletmeleri, tekstil, çimento, şeker, tütün vb. yatırım ve işletmeleri gibi kurumlarla örnek olmuş, Türkiye’yi donatmıştır. Bu kurumlardaki amaç, önce emeğe saygı ve istihdam yaratmak birinci hedeftir.

Karabük bu müstesna imkan ve donatımı ile, yörede işletmelerdeki istihdam ve işçinin ekonomik şartlarının demokratik haklar çerçevesi içinde sendikalaşması gibi, sosyal ve ücret skalası yükselmiş, kendisine olduğu kadar, yaşadığı çevreye de zenginlik ve fırsatlar yumağı sunmuştur.

Bu beklenmeyen fırsatlar zinciri, çevre şehirlerde bazı olumsuzluklara da sebep olmuştur. Özellikle çevrede (Safranbolu) emek yoğun esnaf kesiminin işlerini , işçi maliyetlerinin artması sebebidir. Çırak bulunamaması, demir çelik işletmeleri  işçi ücret ve sosyal haklarının ölçü olmaya başlaması ile tercih hep demir çelik işletmelerine girebilmek olmuştur. Siyasi hükümetlerin bitmez iştah ve ihtiyaç fazlası vasıflı vasıfsız işçi almaları, yöneticilere etkileri, bunun daha sonraki yıllarda bu gözde işletmenin ekonomik bakımdan taşınamaz hale gelmesine sebep olacaktır.

1937 Kuruluş temellerinin atılması ile yıllar içinde büyüyen ve gelişen ve çevreyi de etkileyen sosyal ve ekonomik etkileri görülmüş, yeni yerleşim alanları, kooperatifçilik, demir ile ilgili özel yan işletmeler kurulmaya, sosyal hayat daha canlanmaya, nitelikli özel eğitim okullarının açılması ile yaşam çizgisi yükselmeye, daha iyi şartlar denenmeye başlamıştır. Bence 1960 / 1980 yılları yöre insanının, hatta Türkiye’nin problemsiz yılları denilebilir. Problemler olsa da, toplumsal barış ve hoşgörünün hakim olduğu, birliğin ve hedeflerin daha zengin bir Türkiye olduğudur.

 İnsanların tasarruf edebildiği, mal-mülk edindiği, sosyal yapısının daha istikrarlı olduğu yıllar, geçim şartlarının daha adil ve kabul gördüğü, siyasetin daha makul, adalet ve hukukun üstünlüğünün tartışılmadığı yıllar, çalışanların ücretlerini fazlasıyla aldığı, sendikal haklarının tatmin edici demokratik şartlarda anlaşabildiği, emekçinin çocuklarına yüksel tahsil yaptırabildiği, ev ve taşıt alabildiği, geçimini rahatça sağlayabildiği yıllar. İlerdeki yıllarda bu günleri arayacaktır. Askeri müdahale ve sonrasındaki siyasi oluşum, emeğin aleyhine bir grafik oluşturacaktır.

 1980 Sonrası oluşan siyasi anlayış “Ben zenginleri severim” söylemiyle özetlenecek ve devletin karma ekonomi  modeli  özelleşme  adı altında terk edilecek ve halkın vergileri ile kurulan kamu kuruluşları, tartışılan değerler ile tek tek elden çıkartılacak, emeğin grev söylemine karşı lokavt tehdidi ile cevaplandırılmış, bu haklar bir ceza anlayışı ile yönetenler tarafından da özelleşmeye taraf olunmuştur.

Hayali ihracatlar, borsa oyunları, bankerler ,köşe dönmeler, tahsisler, hukukun boşluklarından istifade edilen uygunsuz ticaretin boyutlarının, yandaş ve etik değerlerin fevkalade aşağılandığı ve eğitimin bu değerler zafiyetinden etkilenmemesi düşünülemezdi.Eğitim kurumlarında da bu tutarsızlığın etkileri görülmüştür.

Bu şartların getirdiği rüzgar, alışkanlık, özel teşebbüs kavramını toplumsal faydadan ziyade sahiplerini zenginleştiren, nizam tanımazlıkta cesaretlendirdiği için, emek / sermaye dengesini bozduğundan, sosyal huzurun bozulması ve gelir adaletini alt üst etmiş, zaman alt gelir ve orta sınıf aleyhine gelişmiştir.

Maalesef, yılların halkın vergi ve emekleri ile oluşan, Cumhuriyet’in yöremize değerli bir hediyesi Demir Çelik İşletmeleri,  özelleşme  adı altında satılmıştır. İşçinin patron olacağı sloganları ile bu maalesef yöre insanı tarafından, özellikle emekçi işçilerce ve temsilcisi sendika tarafından da alkışlanmış, karşı düşünenler , işçi düşmanı olarak isimlendirilmişlerdir. Siyasi partilerce, işçilerin iyi niyetlerinden istifade edilerek ; parti bazında  veya bölgelerine göre bölmek ve taraftar toplama sebebiyle, duygularına hitap edilerek, akıl dışı yollarla bölmek, doğrudan saptırmalar denenmiş ve bunu yöneten işçi lideri ve siyasiler hep kendi şahsi çıkar ve kazanımları ile neticelenmiştir. Yöre insanı politize edilmiştir. Bu toplumun büyük eksikliğidir. Siyasiler halkın bu zaafını hala kullanmaktadırlar.

Çalışanlar, ekmek kapılarına sahip olamamış, çocuklarına bu verimli işletmeleri koruyamamış, geliştirip devir edememiş, büyütememiştir. Maalesef mirasyedi gibi çocuklarına aşsız ve işsiz bir Karabük bırakmışlardır.

Üniversite kurulması, bir kurtuluş gibi gözükse de okumaya gelen orta gelir seviyesindeki  ailelerin çocuklarının harçlıklarına talip olmak, onları para gibi düşünmek, sanayi kenti Karabük’ün insanlarına yakışmıyor.

 Ayrıca üniversitede alt yapı eksikleri, öğretim kadroları, akademisyen ve yönetim  eksikleri, okuyan genç neslin, Cumhuriyet değerleri ile donatılması gibi olmazsa olmazları dikkat çekmektedir.

Bu eğitim yuvalarının eksiği veya mükemmelliği  bu memleketin geleceğine katmerli olarak müspet veya menfi geri döneceği, zaman içinde üzülerek veya sevinerek görülecektir. Beklentimiz bu öğretim yuvalarında çağdaş, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, Cumhuriyetçi, Atatürk ilke ve devrimlerini içselleştirmiş gençlerin yetişmesidir.

Esas olan, Karabük insanının başına konan talih kuşunu iyi değerlendirmesi, sanayide ilerlemeyi ve bu şansı iyi kullanması idi. Zenginlik; üretimde ve sanayide yükselmektir. Bunun yolu, donanımlı ve vizyon sahibi, demokrat, vicdan ve ahlak değerleri yüksek temsilcileri meclise gönderebilme becerisidir.

Bugün Karabük, iş ve aş veren değil, özellikle gençliği iş arayan ve dağılan, ailelerin koptuğu ve geçmişi arayan bir haldedir. Yıllarca ekmeğini yediğimiz, dağında ovasında, güzel insanları ile hatıralarımız olan ve dostluklar kurduğumuz, başarılı insanları ve yetiştirdiği aydın ve çağdaş gençliği olan, bu değerli hemşerilerimin kısa zamanda bu eksiği tespiti ile yaşadıkları kenti , Cumhuriyet kenti Karabük yapacakları, gidişi iyiye çevirecekleri ümidimdir.

Exit mobile version