Dil devrimi yüzünden ecdadımızın dilini anlamıyoruz diyenlere soralım:Biz Türkmenler,8 yüzyıl önceki Yunus’un 5 yüzyıl önceki Şah Hatai’nin şiirlerini ve Dede Korkut Öykülerini çok net anlıyoruz.Sizin ecdadınız kim ki anlamıyorsunuz? Kim bu ecdat ?! Cemil KILIÇ – Eğitimci Yazar
Bu günlerde yine, Harf Devriminin yıl dönümü nedeniyle,” Bir gecede cahil kaldık “Atalarımızın mezar taşlarını okuyamıyoruz” vb söylemlerle karşılaştık.
Sorun cahil kalındığı iddiası ise; bu iddianın tarihsel gerçekliğine bakmak gerekiyor. Gerçekten bir gecede “ Bilimsiz, bilgisiz”mi kaldık, yoksa yüzyıllar süren ve kökleşen bir cehaleti temsil eden dilin kaldırılması mı asıl sorun?
Bilgi ve Bilimin üretilmesi dinamik bir süreçtir. İçinde yaşanılan çağın ekonomik, toplumsal koşulları ile birbirini besler. Karşılıklı bir etkiye ve dönüşüme neden olurlar. Bu dönüşüme kapalı olan toplumlar, tarihsel sürecin belli bir aşamasında dışa bağımlı hale gelirler.
Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi… Osmanlının çöküşünün temelinde yenidünyanın ürettiği bilgi sistemlerine yabancı oluşu vardı. Bu yabancılık, başta eğitim, ekonomi ve teknolojide; ardından toplumsal yaşamın hemen her alanında batıya karşı zincirleme bir bağımlılık ilişkisi yarattı.
Osmanlıca, dinsel ve yönetsel elit’in üst dili olarak ortaya çıkmış, saray ve medrese çevresinde gelişmişti. Toplumdan kopuktu ve Anadolu’daki halk diliyle arasında uçurumlar vardı.
Yazı dili olarak Arap Alfabesini, konuşma dili olarak Arapça-Farsça-Türkçe karışımını içeren bu yapay dili, ancak iyi bir medrese eğitimi almış ayrıcalıklı kesimler öğrenebiliyordu.
Diğer yandan, dilin zor olması basitçe okur-yazar olmayı bile engelliyordu. Cumhuriyet Kurulduğunda,12 Milyonluk ülke nüfusunun ancak %10 okur-yazardı. Bu oran kadınlarda %2’ye kadar geriliyordu.
Yeni Harf Sistemine geçiş, kısa sürede etkisini gösterdi. Bir yılda Bir milyon kişi okuma yazma öğrendi.