EKİM DÜŞÜ

Yitirilmiş mevsimlerin, büzülüp konuşmayan dudakların, daralan yüreklerin,1800 derece sıcaklıkta haddehanelerde çalışan emekçilerin, işsiz insanların, çalışmadan para kazananların resimlerini çizmek istiyorum Karabük caddelerine… Gecenin derinliklerinde bir şeyler kopuyor, gözlerimin karasında bir umut kayboluyor… Kapatılmış kapılar ardında yaşanmış yıllar, o vakitsiz geçen trenler, zamanın gümüş tünelinden anılar yumağına düşüyor bir bir… Hiç farkında olmadan gidiyor yaşam. Kaybolmuş […]

ogül

Yitirilmiş mevsimlerin, büzülüp konuşmayan dudakların, daralan yüreklerin,1800 derece sıcaklıkta haddehanelerde çalışan emekçilerin, işsiz insanların, çalışmadan para kazananların resimlerini çizmek istiyorum Karabük caddelerine…

Gecenin derinliklerinde bir şeyler kopuyor, gözlerimin karasında bir umut kayboluyor… Kapatılmış kapılar ardında yaşanmış yıllar, o vakitsiz geçen trenler, zamanın gümüş tünelinden anılar yumağına düşüyor bir bir…

Hiç farkında olmadan gidiyor yaşam. Kaybolmuş zamanlardaki umudu ve mutluluğu arayanların hikâyeleri dolduruyor hayatı.

Ve ben hep bu zamanlarda derin denizleri kâğıttan gemilerle geçmeye çalışıyorum…

Oysa çiçek açmış ıhlamur ağaçları kokular salacak sessiz odalara birkaç zaman sonra…

Analar cam kenarında oturur, hüznün örgüsünde yüreğinin en çocuksu yerinde bir damla gözyaşı akıtıyor gidenlerine…

Beklediği bir yolcu vardır ama hiç gelmeyecek…

Yıldızlar uykuya yatmış, yorgun düşmüş gece en güzel türküleri söylerken;

Sen döndür artık ışıkları koca şehir söndür şafak olsun…

Ben şafakta umudun ve mutluluğun resmini çizmek istiyorum Karabük caddelerine…

Kim bilir, belki de EKİM DÜŞÜ istediğim…

Exit mobile version