FAKİR SİYASET

    Yıllardır siyaseti ihtiyarladığı halde, hırsı hep genç kalan siyasetçiler gördük ülkemizde, görmeye de devam ediyoruz. Hele koltuklar ceylan derisi oldu olalı bu iş daha da abartılı hale geldi. Ya bu koltuklarda var bir keramet; yada o koltukta oturanlarda… On dönem otursa ne olur bir dönem daha..! diyor. Meclisimiz ve vekillerimiz o kadar yoğun […]

 

 

Yıllardır siyaseti ihtiyarladığı halde, hırsı hep genç kalan siyasetçiler gördük ülkemizde, görmeye de devam ediyoruz. Hele koltuklar ceylan derisi oldu olalı bu iş daha da abartılı hale geldi. Ya bu koltuklarda var bir keramet; yada o koltukta oturanlarda… On dönem otursa ne olur bir dönem daha..! diyor.

Meclisimiz ve vekillerimiz o kadar yoğun ki şu dönemde, çoğunluk sağlanamadığı için  toplanamıyor bir türlü. Tabi kimi ihale peşinde, kimi TV programında konuk; kimi açılışlarda; kimi açılımlarda; İhale alanlar-ihale edenler; görevden alınanlar; görev verilenler; darbeciler-geziciler… Çok seyyarız, yerinde olanımız yok, yerini bilenimiz de.

 

Hoş ülke siyasetimiz de, icraatlarımız da hak getire. Gündem “İmralı – Silivri – Başbakan” Bermuda üçgeninde köşe kapmaca oynuyor. Şimdi bir de bunlara yerel seçim telaşı bindi ki hep renklendi o siyah-beyaz günlerimiz. Yine iş vaatleri, yine yardım kolileri, yine eş dost ziyaretleri, halkın problemlerini sormalar, arada bir de gezi eylemcilerine çatıp sebeplendik mi ? tamamdır..! “Etik arsızlık” diz boyu. Daha önceleri az da olsa insanlar icraatları ile anılır, takdir edilir yada yerilirdi. Şimdi de icraatları ile anılıyor ama icraat farklı.

 

Siyasi partiler yerel seçimler için bir bir adaylarını açıklamaya başladılar. Tanıtım ve basın toplantıları, yemekler. Bir de propagandalar başlar ardından, sular iyice ısınır. Halk ta siyasetçilerden geri kalmaz üçü orada beşi burada başlar desteklerini seslendirmeye. Biri diğerine sataşır, diğeri berikine, hiçbiri de demez seçim bitince halk yine hizmet bekleyen ama bir türlü alamayan halk, siyasetçilerde söz verip sözlerini seçim zamanı hatırlayan klasik siyasetçi. Seçim biter bal tutanlar parmaklarını yalamaya başlar, söz alanlar işlerini yaptırmanın peşinde. Dolanır durur siyaset kısır bir döngünün içinde, taki gelecek seçime kadar. İşin ilginç yanı kimse de memnun kalmaz bu süreçten. Siyasetçi hep daha fazlasının, halkta kıt kanaat rızık parasının peşindedir yine..

Her zaman olduğu gibi sözü özüne yaşanmış bir hikâyeyle bağlayalım. İstanbul’da bir camide öğle namazından çıkanlardan biri, kendi yaşına yakın gördüğü bir diğerine sorar:

– Buralara eskiden gelmişe benziyorsun.

– Evet,     der diğeri.    Elli seneyi geçti geleli.

– Benim de elli seneyi geçti,     dedikten sonra hemen ekler:

– Ne yazık ki ben kafayı çalıştıramadım, ömrüm boşa geçti. İnşallah sen kafayı çalıştırmış, ömrünü boşa geçirmeyip, köşeyi dönmüşsündür!

– Anlayamadım köşeyi dönme işini. Elli sene önce gelince köşe mi dönülür?

– Elbette, der ve devam eder: Ben buraların elli sene öncesini biliyorum. O zaman tarlaydı şimdi kolayca satın alınırdı buralar. Onun için diyorum, sen erken geldiğine göre arazi almış, belki apartmanlar da dikmişsindir buralarda.

Diğeri söze girer:

– Rabbime şükürler olsun, kirada değilim. Başımı sokacak dairem var. Kirada olsaydım zorlanırdım diye düşünüyor, hep şükrediyorum. Rabbim olmayanlara da ihsan eylesin, diyorum.

Bu sözlere pek te inanır görünmeyen diğer adam kelimelere basa basa sorar:

– Yani senin sadece başını sokacak bir dairen mi var şimdi?

– Öyle, der diğeri.

– Geldiğin senelerde buralardan üç beş tarla alıp da şimdi daireleri dizemedin mi?

– Hayır, İstanbul’a ilk geldiğimde öyle bir düşüncem de yoktu, imkanım da. Ben buraya okumak için geldim. Harabe, yıkıntı evlerde kalıyor, okumaya çalışıyordum. Başka meselem yoktu o günlerde.

Diğer adam yüzünü buruşturup dudaklarını büker. Mazeretini hiç de meşru bulmamıştır anlaşılan. Derinden bir nefes aldıktan sonra söylenmeye başlar:

– Demek sen de benim gibi kafayı dövüyorsun şimdi!

– Hayır, der, Ben asla kafamı dövmüyorum. Tam aksine başımı sokacak bir daire ihsan ettiği için Rabbime şükrediyorum. Sen kafanı niye dövüyorsun? Yoksa başını sokacak bir dairen yok mu, kirada mısın hâlâ?

– Yok canım, olur mu öyle şey? der diğeri. Dairelerim var. Hem de en değerli yerlerde. Ne yazık ki, bir türlü ilerleyemedik, on iki dairede çakılıp kaldık, üzerine ilaveler yapamadık. Kafamı dövüşüm bundan dolayı. Vaktiyle ele geçen fırsatları değerlendiremeyip on iki dairede kalışımdan dolayı.

Şaşırarak sorar diğeri:

– Yani on iki dairenin sahibi olduğun halde mi, fırsatı değerlendiremedim, diyorsun?

Elini boşlukta salladıktan sonra cevap verir:

– On iki daire ne ki?  Aslında ben on iki gökdelenin sahibi olmalıydım şimdi.

Kendi ihtiyarladığı halde hırsı hep genç kalan Ademoğulları vardır, zenginlerimiz, siyasetçilerimiz vardır. Şunu yapamadım, bunu yapamadım, daire aldım, apartman alamadım…v.s Yıllar geçer, yollar geçer ama koltuk ve para zafiyetleri geçmez.. Siyaset bu işte, hiç doyum olmaz,dipsiz kuyu gibi ver ver dolmaz. Anlarsınız ki açlık sınırının altında asgari ücretle geçimini sağlayan vatandaştan daha açtır fakir siyaset…

Hak getire, Allah doyura…

 

 

Exit mobile version