MUSTAFA AKAY
Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş yolunda birçok destanı vardır. Demokratik düzene geçildikten sonraki destanlarından birisi de “Bir Mart Tezkeresi“dir.
Evet.. Bir Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi Türkiye’nin onurla, gururla tarihe geçen bir destandır.
Bu destanı yazanlar ise o gün mecliste bulunan ve “hayır” oyu vererek yurtseverliklerini kanıtlayan isimsiz kahramanlardır. Elbette, bu tezkerenin reddedilmesinde en büyük pay CHP Genel Başkanı Deniz Baykal‘ındır.
Peki, Türkiye 1 Mart Tezkeresi noktasına nasıl geldi?
Neden 1 Mart Tezkeresi’nin TBMM’nde kabul edilmesi için ısrar edildi?
1 Mart Tezkeresi’ne giden koşullar nasıl oluştu?
Çirkin Amerikalıyı kimler davet etti ülkemiz topraklarına? Kimler, canla başla çıkması için çabalayıp durdulor?
Her şey bebek katilinin Kenya’da bize teslim edilmesiyle başladı. Bebek katilinin teslim edilmesi toplumda büyük bir heyecan dalgası yarattı ve 19 Nisan 1999 seçimlerinde DSP’yi birinci parti yaptı, CHP’yi meclis dışına itti. Anasol Koalisyonu döneminde APO’nun teslim edilmesi DSP’yi toplum gözünde birdenbire flaş parti haline getirdi. Bu elbette, yapılacak yeni seçimde DSP’nin birinci olması için bir ortam yarattı.
Popülist politikalar ve seçmenin duygusal yaklaşımı sonunda Türkiye’nin en uzun koalisyonu DSP-MHP-ANAP Hükümeti kuruldu.
İlk başlarda işler gayet güzel gidiyordu.
Ama, Türkiye’de işlerin iyi gitmesi hiç bir zaman birilerinin hoşuna gitmezdi.
Dünyanın jandarması olarak nitelendirilen emperyal güç ABD’nin , on bin kilometre ötelerden bölgeyle ilgili yüzyıllık planları vardı.
İşte, bu planların uygulanması zamanı şimdiydi.
Irak, işgal edilecekti. Kafaya konmuştu bu. ABD, bu isteğini Ecevit’e duyurdu. Ecevit, her ne kadar duygusal bir yapıya sahipse de en büyük özelliği yurtsever oluşuydu. Elbette, kesin bir dille reddetti ABD’nin Irak’ı işgal planındaki topraklarımızda asker konuşlandırılmasını…
Ve, üzeri çizildi doğal olarak.
Ecevit, artık tukakaydı.
Gitmesi için düğmeye basıldı. Partisi darma duman edildi. Ortaklarından MHP, erken seçim istedi.
Ve seçime gidildi. Bir önceki seçimde DSP’yi birinci parti yapan millet %1’e düşürüverdi oyunu ve tepetakla etti.
Yapılan seçimde Türkiye’nin en uzun ömürlü acı ilacı içmiş koalisyonunun partileri baraj altında kaldılar.
Seçime kısa bir süre önce kurulan partinin genel başkanı başka hiç bir sıfatı olmadan ABD’de kabul edildi. Ve, seçim sonrası TBMM’nin 3/2’sini bu parti kazandı.
Nasıl kazandı, neler vaat etti, hangi sözleri verdi bilinmez?
Kurulan hükümetin ilk işlerinden birisi ABD’nin Irak’ı işgali sırasında yabancı postalların topraklarımızda konuşlandırılmasına ilişkin bu tezkereyi meclis getirmek oldu.
Yani, Türkiye’nin Ortadoğu bataklığının içine tam anlamıyla çekilmesi bir tezkere ile gerçekleştirilecekti.
Deniz Baykal önderliğindeki milletvekilleri bu kirli projeye karşı çıktılar. Topraklarımızda 65 bin ABD askerinin konuşlandırılmasının meydana getireceği otorite boşluğu anlatıldı. ABD’nin on binlerce kilometre öteden gelip, ortalığı karıştırdıktan sonra çekip gideceği, bizim ise bu bölgede komşu kalacağımız anlatıldı. Deniz Baykal, bugün halen açıklanmayan tutanaklardaki konuşmasında tarih yazacak denli önemli vurgular yaptı. Dönemin CHP Genel Sekreteri Önder Sav, olayı baştan aşağı irdeledi ve ABD askerini düşman askeri olarak niteledi. Başta Eşref Erdem, Kemal Anadol ve adlarını sayma olanağını bulamadığımız CHP Milletvekilleri, yanlarına AKP içindeki 100’e yakın yurtseverin de desteğini alarak büyük bir mücadele içine girdiler. CHP’nin tüm milletvekilleri ve 100’e yakın AKP Milletvekilinin onurlu oylarıyla sonuçlandı oylama. Yani reddedildi.
TBMM bir destan yazmıştı. 22. Dönem milletvekilleri bu destanın kahramanlarıydı.
Peki, iş bitti mi?
Biter mi?
Dünyanın en azgın emperyalist gücü olan Amerika çok kızdı bu işe.
ABD, bu tezkerenin reddiyle, siyasal ve ekonomik olarak büyük zarara uğramıştı, Irak’a girmesine karşı çıkan Ecevit’i harcadığı gibi, tezkerenin reddini sağlayan Baykal’a da fatura kesilmeliydi.
Ancak, hemen harekete geçilmedi. Deniz Baykal ve arkadaşlarının bu ulusalcı tutumu defterin bir kenarına, daha sonra açılmak üzere yazıldı.
Baykal’ın açılım süreci içindeki milli politikaları, Türkiye’nin çıkarları konusundaki ulusal yaklaşımı zaten 1 Mart Tezkeresi nedeniyle kinlenen ABD’yi daha da beter kudurttu. Çünkü, Baykal parlıyor, CHP yükseliyordu. Son seçimde CHP oylarını %5 artırırken, AKP’nin oyu %3.5 düşüyordu. CHP’nin kazandığı ilçe ve il belediyelerinin sayısı da artış gösteriyordu.
İşte, bu süreçte ABD defteri açtı ve düğmeye bastı. Böyle giderse CHP yükselişini sürdürecekti.
Ve, bir kaset kumpasıyla Baykal devre dışı bırakıldı ve neoliberal politikalara yol verilerek, adım adım Türkiye’nin bölünmesine giden süreç başlatıldı.
Bir kaç yıl sonra ise Suriye olayının patlak vermesi Deniz Baykal ve arkadaşlarının mücadelelerinin haklılığını ortaya koyuyordu.
Son bir şey.
Eğer, 1 Mart Tezkeresi’nin oylandığı dönemde, başkanlık sistemi olsaydı, vah halimize denilen sonuçlar ortaya çıkabilirdi.
Çünkü, Çirkin Amerikalı, ” Orduyu kandırsak, TBMM, Meclisi kandırsak hukuk karşımıza çıkıyor. Bu yapı çok güçlü” diyor ve onun için tek adam rejimi” fikrini geliştiriyordu ve bu doğrultuda yerli işbirlikçiler bulabiliyordu.
Halkımız, 1 Mart Tezkeresi’nin değerini daha iyi kavramalı ve bu destanı yazanları saygı ile anmalıdır.