AK Parti Karabük Milletvekili Osman KAHVECİ “Benim siyasi istikbal diye bir endişem yok. En kısa zamanda ilgili fabrika ÇED raporunda belirtildiği şekilde insan sağlığı ile ilgili gerekli tedbirleri alır ve üretim faaliyetlerine tekrar devam eder. Bu konuda siyaseten üzerimize düşen bir görev de olursa onu da seve seve yaparız.” Dedi..
VEKİL KAHVECİ’DEN AÇIKLAMA
TSO Başkanı Namal’ın kendisini suçlayan açıklamalarına da cevap veren Kahveci özetle şunları söyledi;
” Son günlerde Karabük gündemini önemli ölçüde meşgul eden Marzınc çalışanlarının kanında yüksek değerlerde kurşun çıkması ile işçilerin Ankara Keçiören Meslek Hastalıkları Hastanesine yatırılmaları ile ilgili bir süreç yaşanmıştır. Bu süreçle ilgili görsel ve yazılı basında birçok haberler ve yorumlar çıkmış ve Karabük kamuoyunu uzun süre meşgul etmiştir. Konu bir Muhalefet Milletvekili tarafından meclis gündemine de taşınmış ve ulusal medyalarda da yer almıştır.
Son günlerde bu konu ile ilgili olarak hakkımda da Karabük medyasında bazı yazılar yazılmış ve ithamlarda bulunulmuştur. Bu konularda Karabük kamuoyunu bilgilendirmek ve hakkımdaki ithamlara cevap vermek için bir basın toplantısı yapmak istedim. Ancak yoğun meclis gündemi dolayısıyla buna fırsat bulamadığım için açıklamalarımı yazılı olarak yapmak durumunda kaldım.
Değerli basın mensuplar;
Ben, Marzınc ile ilgili kişisel görüşlerimi 2011 yılı sonunda Fabrikanın kuruluşu aşamasında söylemiştim. Karabük kamuoyunun ve sivil toplum örgütlerinin endişelerini dile getiren sorularına şu cevabı vermiştim. İnsan sağlığına ve çevreye duyarlı her türlü yatırımın yanındayız. Ancak bunu dikkate almayan her türlü faaliyetin de Demokles’in kılıcı gibi karşısında oluruz demiştim. Bugün de bu duruşumuzda bir değişiklik yoktur.
Bilindiği üzere Marzinc Geri Dönüşüm Fabrikası 2013 Ocak ayında üretime geçmiştir. Burada çalışan işçilerin benzer rahatsızlıkları nedeniyle başlangıçta 15 civarında işçi hemşerimiz kendi imkanlarıyla hastaneye yatmış, daha sonra ise gerek işçilerin kendi müracaatları, gerekse firmanın doktoru tarafından sevkleri ile Meslek Hastalıkları Hastanesine müracaat eden işçi sayısı 40’ın üzerine çıkmıştır.
Olayın hastanede yatan işçilerimizden birisinin ‘biz hastanedeyiz, bizimle kimse ilgilenmiyor’ diye beni araması ile konudan bilgim olmuş ve Genel Başkan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin Bey’ de bilgilendirilmiştir. İşçiler aradıkları gün akşamı hastanede ziyaret edilmiş ve nöbetçi doktordan ve işçilerden alınan bilgiler, Sayın Genel Başkan Yardımcımızla paylaşılmıştır.
Ertesi günü, Sayın Genel Başkan Yardımcımız, Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan Bayraktar’ı odasına davet ederek, benim de bulunduğum ortamda konudan haberdar etmiş bu konu ile ilgilenilmesi ricasında bulunmuştur. Sayın Bakan da hemen müfettişlerin gönderilmesi talimatını vermiştir. Konudan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ilk haberi bu şekilde olmuştur. Daha sonra CHP Milletvekili bu konuyu TBMM gündemine getirmiştir.
Birkaç gün sonra hastanedeki işçilerden işçi sayısının artarak, 40’ın üzerine çıktığı bilgisi alınmış, Sayın Mehmet Ali ŞAHİN Bey’i de bilgilendirmek suretiyle hastaneye ikinci defa gidilmiş ve İşçilerimiz hastane başhekimi ile birlikte ziyaret edilmiştir. Başhekim tarafından işçilerimizin muayene ve tahlillerinin devam ettiği, endişe edilecek bir durumun olmadığı ve bir hafta içinde sonuçların alınabileceği ve ondan sonra tedaviye ihtiyaç olanların, tedaviye alınacağı, diğerlerinin de evlerine dönebilecekleri bilgisi alınmış ve bu bilgiler Sayın M. Ali Şahin Bey’le de paylaşılmıştır…
Birkaç gün sonra yine Aynı CHP milletvekili hastaneye gelen işçi sayısının arttığını öğrenmesiyle, konuyu ikinci defa TBMM gündemine taşımıştır.
Konunun ilgili bakanlıkça ele alması ile birlikte bizim siyaseten yapacağımız bir şey kalmamıştır. Bu aşamadan sonra ne yapılıp, yapılmayacağı tamamen ilgili bakanlığın kendi mevzuatına bırakılmıştır.
Bir haftalık Bakanlık incelemesinden sonra ilgili Genel Müdürlükten fabrikanın geçici bir süre üretiminin durdurulduğu bilgisi alınmıştır. Benim önceden bilgim olduğu ve kapatılması yönünde bir baskıda bulunmam söz konusu değildir. Bakanlığın bu konularda uygulayacağı mevzuat bellidir. Ben incelemenin başlamasından 4-5 gün sonra gelinen nokta hakkında bilgi almak için yetkilileri aradığımda, ‘bu tip durumlarda işçilerin daha fazla zarar görmemesi için üretimi durdurur, incelememize devam ederiz’ bilgisini sohbet esnasında bir medya mensubuyla paylaştım. Bu farklı şekilde ve yorumlarla medyaya yansıdı.
Bu konuda son noktayı ilgili bakanlık koymuştur. Çevre ve Şehircilik Bakanımız, Bakanlık web sayfasından yaptığı açıklamada “kendi talimatı ile ÇED Genel Müdürlüğü ekiplerini ilgili firmaya gönderdiğini belirtmiş ve Bakanın talimatı üzerine Marzinc Marmara Geri Kazanım firması hakkında inceleme başlatan ÇED Genel Müdürlüğü ekipleri, 130 çalışanı sağlık şikâyetleri ile hastanelere başvuran firmanın gerekli olan önlemleri almadığı sonucundan hareketle, yapılan ilk incelemelerde; baca tozu geri dönüşümü üzerine faaliyet gösteren Marzınc Marmara firmasının 43 çalışanının, başta kurşun olmak üzere çeşitli ağır metallere maruz kaldığı tespit edildiği, ayrıca, hastaneye başvuran 37 işçide de kurşun metaline rastlandığı, yapılan incelemeler ve elde edilen bulgular sonucu Marzinc Marmara Geri Kazanım firmasının faaliyetleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından tahlil sonuçları alınıncaya kadar geçici bir süre durdurulduğu” belirtilmiştir.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan Bayraktar’ın da konu ile ilgili açıklamasının devamında “kalkınan ve büyüyen bir Türkiye ancak güçlü bir sanayi ile olur. Sanayicimiz de artık şunu çok iyi anlamalıdır ki; çevreyi dikkate almadan sürdürülebilir bir üretim yapma dönemi bitmiştir. Konu çevre ve insan olunca kimsenin gözünün yaşına bakmayız. Çünkü başka Türkiye yok, çünkü başka Dünya yok. Çocuklarımız ve geleceğimiz için çevreye zarar vermeden kalkınmayı başarmalıyız” ifadelerine yer verilmiştir.
Bu konu ile ilgili çiçeği burnunda TSO Başkanı, benimle ilgili haddini aşan ve büyük bir üzüntü ve esefle karşıladığım birçok çirkin iddia ve ithamlarda bulunmuştur.
Bu işin benim önderliğimde yapıldığı iddiası;
Size olayın nasıl başladığını ve nasıl geliştiğini yukarıda izah ettim. Önderliği takdirlerinize bırakıyorum. Karabük’ten 40-50 kişi rahatsızlanacak, hastaneye yatacak ve biz Karabük Milletvekilleri olarak onlarla ilgilenmeyeceğiz. ‘Ne oldu, nasıl oldu?’ diye sormayacağız, İstenen bu mu?
Biz, ‘Dicle kenarında bir kuzuyu kurt kapsa, onu Ömer’den sorarlar’ diyen bir zihniyetin temsilcileriyiz. Çünkü biz önce İnsan diyen bir misyonun, bir siyasi anlayışın temsilcisiyiz. Bunu anlayamayana, bunu tenkit edene ne diyelim? Biz her hangi bir hemşerimizin Ankara’da hastanedeki randevusu ile saatlerce uğraşırken, toplumsal olay haline gelmiş bu duruma lakayt mı kalsaydık?
Bizim hemşerilerimizle ilgilenmemizden birileri rahatsız olmuşsa, varsın olsun. Biz hemşerilerimizle ilgilenmeye devam edeceğiz. Bunu siyaseten değil, insanlık adına yapacağız
Sayın TSO Başkanının “sen başlattın, ben başlattım kavgası” iddiası
Benim bu işi ‘ben başlattım’ diye bir iddiam yok. Böyle bir yarış içinde olmayı hem siyaseten, hem de insani açıdan doğru bulmam. Benim ve Sayın M. Ali Şahin Bey’in bu sürecin neresinde olduğunu yukarıda açıklamaya çalıştım. Takdiri size bırakıyorum. Benim bir Çevre uzmanı ve TBMM Çevre Komisyonu Başkan Vekili olarak prensibim, insan sağlığına ve çevreye zarar vermemek şartıyla, her türlü yatırımı desteklemektir. Bu konuda benim hiçbir açıklamam yokken ve CHP milletvekilinin ben başlattım açıklaması varken, Sayın TSO Başkanının fabrikayı kapatmak için AK Parti ile CHP anlaşmışlar, birbirleriyle yarışıyor gibi kamuoyuna lanse etmesini de yadırgadım. Siyasi hayatta CHP ile kimlerin anlaştığı bellidir. Bizi, iş adamları üzerinden siyaset yapmakla suçlayanlar; kendi işlerine bakmayıp, iş adamları üzerinden siyasete girmeye çalışmakta, adeta ısınma turları atmaktadır.
Başta Kardemir olmak üzere sanayi kuruluşları ile ilgili bakanlıklara yazı yazdığım iddiası
Buna söyleyecek söz bulamıyorum. Biz Türkiye’yi ve Karabük’ü büyütmeye ve geliştirmeye çalışan misyonun temsilcisiyiz. AK Parti demek, kalkınma demektir. Bizim Karabük’ü ve Sanayiimizi geliştirmek için nasıl çalıştığımızı en iyi kendisi bilir. Daha düne kadar bizimle organize sanayisinin nasıl büyütülmesi gerektiğini konuştuğumuz bu arkadaşımızın, bu gerçek dışı ithamları medya önünde nasıl söyleyebildiğini anlayabilmiş değilim.
Ancak herkes şunu iyi bilmelidir ki gelişen dünyada ne yaparsan yap, nasıl üretirsen üret dönemi sona ermiş, yerine İnsan sağlığına, doğaya ve çevreye duyarlı üretim dönemi başlamıştır. Bu konuda Türkiye’de hukuk vardır, kurumlar ve kurallar vardır. Benim böyle bir yazı gönderdiğimi ve gönderebileceğimi düşünenler ancak kendi karakterlerini ortaya koyarlar. Ayrıca bize kimse Marzinc patronlarının kimler olduğundan bahsederek aba altından sopa göstermeye çalışmasın. Biz Allah’tan başka hiç kimseden korkmayız ve hiç kimseye de eyvallah etmeyiz. Demirden korksak trene binmezdik.
Hiç kimse Karabüklünün, Karabük’ün üstünde değildir. Yani kimse ‘efendim ben fabrika kuruyorum, iş-aş veriyor, ihracat yapıyor, vergi veriyor, katma değer üretiyorum’ diye bizden insan sağlığına ve çevreye verdiği zararı görmezlikten gelmemizi beklemesin. Benim siyasi istikbal diye bir endişem yok. Biz bir kişinin hayatı kurtulacaksa siyasi istikbalimizden vazgeçeriz diyen, bu yola kefenimizi giyerek çıktık diyen bir lidere sahibiz. Ben de diyorum ki bir hemşerimin sağlığı için, bir çocuğun öksüz kalmaması için benim siyasi hayatım feda olsun. Ben Karabüklü hemşerilerime hizmet için geldim. Bu hizmetin en önemlilerinden birisi de sağlıktır. Biz insanı yaşat ki, devlet yaşasın misyonunun temsilcileriyiz. Biz Sayın TSO Başkanının da de öyle olduğunu düşünüyorduk, yanıldık mı?
Sayın Namal’ın orada çalışan 130 işçinin sağlık durumu, Karabük’ün bundan zarar görüp görmediği ile ilgili bir endişesi yok gibi. Başkan’ın endişesi tırlarının işsiz kalması. O’na da hak vermemek mümkün değil; biz o’nun içinde üzüntü duyuyoruz. Ancak burada suçlu benmişim gibi, şoförlerine ‘gidin maaşınızı Osman Kahveci’den isteyin’ tarzındaki ucuz siyaset kendisine hiç yakışmamıştır. Derdi insan sağlığı olsaydı, tüm konuşmasında sadece bir kez geçmiş olsun demekle işi geçiştirmez, sorunları siyatik, bel ağrısı deyip hafife almazdı.
Her konuda bizimle istişare edeceğini söyleyen Sayın Namal’a ne oldu da bu konuda bizimle irtibat ve diyalog içinde olmadı? Sanıyorum ticari kaygıları sağlıklı düşünmesine engel olmuş. Bundan dolayı olacak ki bir milletvekiline haddini bildirme lafını edebiliyor. Bu laf ona hiç yakışmamış, haddini aşmıştır. Haddini bilmeyenler, had bildiremezler. O ancak çalıştırdığı işçilerine haddini bildirebilir. Milletvekillerine haddini ancak millet bildirir. Vakti, zamanı gelip sandık aziz milletin önüne konunca, o da bir oy kadar had bildirebilir.
Kimsenin bizden ayrıcalık isteme, imtiyaz isteme hakkı yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir ve kanunlarla yönetilir. Dolayısıyla iş adamlarımız, yatırımcılarımız belli kanun ve yönetmelikler çerçevesinde yatırım ve faaliyetlerini yapacaklardır. Biz siyasetçiler ülkemiz sanayileştirirken, vatandaşımızın sağlığını da korumak zorundayız.
Bu konuyu yanlış mecralara çekenler, siyaseten kullanmak isteyenler, kurumları ve siyasileri karşı karşıya getirmek isteyenler olabilir. Bize düşen görev herkesin yetki ve sorumluluğu çerçevesinde hareket etmesi ve konunun istismar edilmesine fırsat verilmemesidir. Bu konuda aslı astarı olmayan dedikodulara da itibar edilmemelidir.
Biz hiç kimsenin işinden, aşından olmasını istemeyeceğimiz gibi sağlığının da elden gitmesini istemeyiz. Ümidimiz odur ki en kısa zamanda ilgili fabrika ÇED raporunda belirtildiği şekilde insan sağlığı ile ilgili gerekli tedbirleri alır ve üretim faaliyetlerine tekrar devam eder. Bu konuda siyaseten üzerimize düşen bir görev de olursa, onu da seve seve yaparız.”