Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

TOPLANINNN… TİTRETTİN ABİNİZİN YENİ YAZISI ŞİMDİ ÇIKTI FIRINDAN…

ÖZET: Mübarek Ramazan ayında farkındaysanız kimseye salça olmuyom… Ne siyasilere bulaşıyom, ne S.T.K.’lara, nede estetikli patronuma… Bunun yanında Dünya’da genelinde hızlı gelişmeler yaşanan ne Rusya-Ukrayna savaşına, ne ABD Başkanı Trump’a, nede Suriye’nin toprak bütünlüğü ile ilgili bile 2 çift laf etmiyom… Etmeyecem de… Bayrama kadar sessizliğimi bozmayacam.. Sonrasında bizde Bayramlık ağzımızı açarız elbette… Hele az sabır…

ÖZET: Mübarek Ramazan ayında farkındaysanız kimseye salça olmuyom… Ne siyasilere

Mübarek Ramazan ayı, hem ibadet olarak, hem de çevremizdeki yardıma muhtaç insanlar için gönül gözümüzü biraz daha  fazla açtığımız ay olarak çok önemli.. Mümkün olduğu kadar mübarek günlerde elimize, gözümüze, dilimize biraz daha hakim olup sürdürmeye çalışıyoruz hayatımızı… Her ne kadar burda mizahimsi yazılar yazmaya çalışsak ta, günü geldiğinde bizde okurlarımızın gönül gözünün açılmasına katkı vermeye çalışıyoz…

Bugünde sizlere küçük bir hikaye paylaşacam… İnşallah sonuna kadar okuma lütfunda bulunursunuz…

KISSADAN HİSSE BİR HİKAYE…

Okulda günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı.

Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.

Öğretmeni, onun bu halini fark etti:

Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?

Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:

Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.
Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?
Ahmet arkadaşımız var ya…
– Evet, ne olmuş Ahmet’e?
Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor.
– Eee?
Ona yardım etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?
Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Şeyma Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü.
Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardım etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu.

Şeyma Öğretmen:

Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?
– Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.
Nerede çalışıyorsun?
– Simit satıyorum.

Şeyma Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı.

Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.

Şeyma Öğretmen, Ali’ye döndü:

– Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.
– Çok zengin bir işadamı…
– Niçin?
– İnsanlara daha çok yardım etmek için…
– Güzel, dedi Şeyma Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet’in ailesinin durumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yardim edersin. Olmaz mı?
– Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.
– Neden olmaz?
– Üç sebepten dolayı olmaz.
Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.

İkincisi: ‘Ağaç yaş iken eğilir.’ deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam. Şimdiden iyilik yapmayıp bunu zenginlik günlerime ertelersem, zengin olduğum günlerde de daha zengin olduğum günlere erteler kendimi kandırmış olurum.

Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.

Şeyma Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:

– Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi.

Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet’i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet’in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet’e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu?
Şeyma Öğretmen’in gözleri dolmuştu. Başını ‘Evet’ anlamında sallarken Ali’yi evine yolladı.

Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Ali’nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.


Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SİMİT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını.


Oturduğu yerden kalkamadı Şeyma Öğretmen. İçinin dolduğunu, tarif edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı. Ağladı… Ağladı… Ağladı.


Kendine geldiğinde akşam olmuştu. Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp okuldan ayrılırken bekçi Sadık ‘Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak, Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak’ diye Şeyma öğretmenin sayıkladığını duydu. Bekçinin hayretler içinde, ‘Ne dediniz hocam?‘ demesini bile duymayan Şeyma öğretmen, bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın alaca karanlığına karışıvermişti…

*          –           *

Hikaye bu kadar… Beğenmişseniz ve Ali’den utanmışsanız, maddi durumunuz iyi değilse bile, şu mübarek günlerde iki tane ekmek alıp bir fakirin kapısına bırakıverin. Bir okul önünde biraz bekleyip yırtık ayakkabısı olan bir çocuğa ayakkabı alıverin. Maddi ihtiyacı olan bir akrabanıza yardım edin. Yeter ki boş durmayın!

” Ekmeği paylaşmak, ekmekten daha lezzetlidir .”.. Diğer yazıya kadar kalın sağlıcakla…