Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Eski bir evde oturmak istiyorum.

Eski bir evde oturmak

Eski bir evde oturmak istiyorum.

Her şeyi eski.Hatta sertçe naftalin koksa daha da iyi.Nişane-i nezafet olur.

Pencerenin ahşap pervazları dökülmeli, arada canım sıkılınca  kıymık kıymık soymalıyım, kapatınca pencereyi, aralık kalan yerlerden  içeriye  yağmur serpmeli.

 Toprak kokusu da gelir hem.

 Sadece  bir çay kupası olmalı, porselen. Yıkayıp yıkayıp aynısından çayımı içmeliyim.

 Birkaç sıra raf, mutfakta. Tel dolap. Az malzeme olsun ki sığışsın.

Yerinin kralı bir plak olmalı, sevdiğim sanatçıları plaktan dinlemeliyim.

Plak deyince  plak, Gürbüz abinin plağıdır.1950’lerden kalma.

Gürbüz abi benim Konya zamanımdan  komşumdu, NATO emeklisi bir motor ustası.

Her birimiz sağa sola  savrulduktan sonra diyaloğumuz  devam etti. Bir iki kez İstanbul’da, bir kez Bandırma’da buluştuyduk.

Vahi Öz’e benziyordu. Çok babacandı .İyi de yemek yapardı ha.

Mesela böğrü kara.

İlk onun elinden yedim ben bunu. Adını da ilk duydumdu , öyle kaldı aklımda.Böğrü kara. Zeytinyağlı .

Bir kış günü, Konya’nın sabah ayazındayım,  yeni araba almışım ,daha doğrusu  kazıklanmışım bir akrabamdan ,taksi bozması Murat 131 . 06 ARN seventy six.

Araç sabah çalışmıyor, sıcaklık eksilerde, çalışmayınca  boyuna gaza basıyorum  çaylak çaylak. Boğuyorum.

Gürbüz abi pencereden beni izlermiş,zemin katta otururlardı,kızının üniversite eğitimi için geldiği kentte ,geçici yerleştiği apartmanda :

 “Doktor  gene boğdu ” dermiş.Ben de dolmuşa  yallah. Dayanamadığı bir sabah gocuğuyla  çıkmış  geldi, nazikçe “günaydın” deyip yaptığım hatayı anlattı.

Sonra  biraz biraz  boğmamayı öğrendim. sonra kurtuldum bu meretten. Kulağı kesik Adanalı bir  abi vardı, tövbe etmişlerinden  ” Habib bu arabayı hemen sat ,kurtul, bunun içinde alem yapmışlar “dedi.

Camlarına siyah adi film çekilmiş, tavanında  sigara izleri birikmiş, ondan  biliyormuş tecrübeli Adanalıyık.

Gürbüz abi Gürbüz abi bir süre görüşemedik  senle , o aralarda hep kaybedeceğimizden  korkar, zor zor  sorardım, by-pass olmuştu, sonra  yine uzun bir aradan sonra Gülsüm abla “maalesef” dedi.Kaybettik.

Gürbüz abi yattığın yerde huzur içinde uyu.Senin tertemiz kullandığın eski plağında Kamuran Akkordan dinlediğim “saymadım kaç yıl oldu sen ellerin olalı “şarkısı ne zaman tıngırdasa  zamandan sıyrılıp aklıma düşüyorsun sevimli çehrenle.

 Ev diyordum eski bir ev.Evet.

  “Karabük’te  eski bir  evin avlusu

   Küçük bahçemizde şakırdayan su

   İki keklik, bol bol erik  iki dut

   Kırk yıl kırk yıl süren bir umut” 

( Bakınız:Ahmet Hamdi Tanpınar: Bursa’da Zaman)

Kapıların ahşapı şişmeli ve zor kapanmalı.Bazen sıkıca çarpacaksın ki kapansın.

Verandada hafif bir şeyler okunabilir. Şeker Portakalı münasiptir. Zeze ve Portekizli belki rüyana  girer şekerlemede, iyi uyanırsın.

Yeşil soğanın dallarını taze bir ekmeğin arasına koyup çıtırdatmalıyım.

Az  tuz serp içine  ,zelletli  olur.

 Annem zelletli der. Zelletli  aslında daha  dolgun. Zelletli. Z   zellet için ilk harf olmalı.

 Annem haklı. Lezzetli değil, zelletli.

Öğle yemeğine çağrılmalıyım,salatalığın kokusunu  eve girmeden hissetmeliyim.Salatalığın üstünden küçük bir parça kesip, büyük parçanın üst yüzeyine  biraz sürtelersin. Acılığını giderirmiş.

Şişkinlik, reflü zart zurt nedir kimse bilmemeli.Reflü ne ya? Başlatmayın reflüsüne. Şimdi  çocuklar bile   biliyor.

Geçen hafta daha 14 yaşında bir kız çocuğu reflüm var dedi. 4 tane  mide  ilacı  kullanıyor.Yüce Tanrım. Lanet olası katkı maddeleri ve stres.

Akşamları birbirine bağıran adamları dinlememeliyiz.

Radyo tiyatrosu iyidir. Sefiller nasıl? Victor Hugo ‘dan.1862 Paris’i. Filmi de var, kitabın yerini tutmuyor.

Sefillerde unutulmaz  bir sahne var,  şu : Başkahraman Jan Valjean ,evinde  konuk olduğu papazın değerli birkaç eşyasını çalar, eşi sabah farkedip  çok üzülür, bir süre sonra  polisler Jan Valjean’ı çaldığı değerli eşyalarla yakalarlar, papazın evine götürürler.

Papaz, o eşyaları Jan Valjean ‘a hediye ettiğini, bunun hırsızlık olmadığını  söyler. Polisler  Jan Valjean’ı bırakırlar. 

Jan, papaza ” neden kurtardınız beni” dedi. Papaz ” bu yaptığın duyulursa  hiç kimse  fakirleri evinde  konuk etmez  bundan sonra  bu olsun istemedim “der.

Güvenmek , birine  güvenmek  sonsuza kadar yok edilmemeliydi  değil mi Jan ?

Çalışırdık formika çok işlevli masada, herşeyin masasında, yemeğin,derslerin,çay ve meyvelerin masasında, abimin, ablamın da masasında.  Yazılıya ,sınava, ÖSS’ye hazırlanırdık.

Her şey dümdüzdü. Düz ve yalın. Sade.

Sorular vardı, cevaplıyordun, oluyordu, kolaydı.