Kamu Emekçileri Sendikası Karabük Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak, “bizler, barış ve demokrasiye hizmet etmeyen tüm politikaları, bu politikaları üretenleri ve hayata geçirenleri katliamların baş sorumlusu, planlayıcısı olarak görüyoruz” ifadelerinde bulundular.
Dönem sözcüsü Cevat Soylu’nun yaptığı açıklama şu şekilde ; “Van, Elazığ, Gaziantep ve yarın kim bilir hangi kent, hangi ilçe ve kimleri yitireceğimizi bilmeden adeta sırasını bekleyen kurbanlıklar gibi beklemek sonuca bugünden razı olmak demektir. Bizler buna razı değiliz. Terörün her türlüsüne lanet ederek terörden kurtulmanın tek yolunun daha çok demokrasi olduğunu yıllardır meydanlarda haykırıyoruz. Artık emekçilerin ve yoksul halkın kanı üzerinden hesap yapmayın, insanlarımıza daha fazla kıymayın! KESK olarak bizler, barış ve demokrasiye hizmet etmeyen tüm politikaları, bu politikaları üretenleri ve hayata geçirenleri katliamların baş sorumlusu, planlayıcısı olarak görüyoruz. Bir kez daha tüm terör saldırıları sonucu yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
“İkinci Kurtuluş Savaşıdır”
Ülkemizdeki gelişmeler tüm kamuoyunun gözleri önünde seyrediyor ve ne yazık ki geçen her gün geleceğe dair kaygılarımız büyüyor. AKP ve Cumhurbaşkanı yaşananları İkinci Kurtuluş Savaşı olarak değerlendiriyor. Ancak “düşman kim, yıllarca destekleyenler kimlerdi, kimler iktidar olanaklarını peşkeş çekti, kimler yardım ve yataklık yaptı” sorularının cevabı verilmiş değil. “Ne istediler de vermedik” sözü ile itiraf edilen işbirliğinin darbe girişiminde gelinen noktada AKP iktidarının sorumluluğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hal böyle iken “Kandırıldık, bilmiyorduk” denilerek suçtan muaf olunamaz. Bu durum en başta hukuka ve mevcut yasalara aykırılık teşkil etmektedir.
AKP iktidarı boyunca neredeyse ülkenin tümü özelleştirilerek haraç mezat satıldı. Bu özelleştirmelerde Cemaate hangi paylar verildi, teşvikler, kamu ihaleleri, hibeler kimlere dağıtıldı, hangi kaynaklar aktarıldı, açığa çıkarılmış değil. Örneğin 4+4+4 eğitim sistemi ve eğitimin ticarileştirilerek cemaatin özel okullar eliyle kadrolaşması, örgütlenmesi açık iken hala eğitim politikasında bir değişime gidilmemekte; laik, bilimsel, demokratik ve anadilinde bir eğitim sistemi getirilmemektedir. Aksine bu kez de farklı cemaatlere alan açılmakta, olanaklar sunulmaktadır.
Bugün darbe gerekçe yapılarak hayata geçirilen OHAL, çıkarılan KHK’lar ve cemaatle sınırlı olmayan açığa almalar, gazete kapatmalar ve çalışanlarını gözaltına almalar, ev baskınları vb. birçok yöntem tümüyle aynı nitelikte uygulamalardır. AKP daha önce Cemaat ile birlikte hayata geçirdiklerini bugün tek başına hayata geçirmektedir. AKP, OHAL yasalarına ve Kanun Hükmünde Kararnamelere dayanarak kamu emekçilerinin açığa alınmaları ya da tümüyle memuriyetlerine son verilmelerinde iş çığırından çıkmıştır.
Darbe girişimi sonrasında farklı tarihlerde Konfederasyonumuza bağlı sendikamız üyeleri yazılı herhangi bir belge verilmeksizin ve gerekçesi açıklanmaksızın memuriyetten atılmıştır. Burada dikkat çekici olan, Hükümetin hukuksal zeminden kayılmayacağı iddiasına rağmen bu kadar ciddi bir kararların OHAL gerekçesi ile şifahi talimatlarla, somut herhangi bir bilgi-belge olmadan yapılmasıdır. Valiler ve diğer idarecilerin, KHK’lar ile kendilerine tanınan “yargılanmama” garantisinden güç aldıkları anlaşılmaktadır.
“Hükümet kurtuluş savaşı değil “muhalefetten kurtulma savaşı” vermektedir”
Darbe girişimi bahane edilerek AKP ajandasında geçmişten bugüne var olagelen kamunun tasfiyesi politikalarına hız verilmesini kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. OHAL’i de aşan, sıkıyönetim uygulamalarıyla karşı karşıyayız. Kitlesel işten çıkarmalar, AKP’nin 15Temmuz’dan önce de önüne hedef olarak koyduğu Kamu Personel rejiminin fiilen değiştirildiğini göstermektedir. Nitekim artık iş güvencesi şifahi talimatlarla, gerekçesiz komisyon kararlarıyla ya da asılsız ihbarlarla bir çırpıda ortadan kaldırılmaktadır. Kadrolaşmanın en temel silahı olan sözlü sınav kural haline getirilmektedir.
Hükümet darbe girişimini bahane ederek torba yasalara kamu emekçilerini yakından ilgilendiren kimi maddeleri ekleyerek pamuk ipliğine bağlı iş güvencemizi ortadan kaldırmayı, personel rejim sistemini tümden değiştirmeyi hedeflemektedir. Şurası çok açık ve net; Hükümet kurtuluş savaşı değil “muhalefetten kurtulma savaşı” vermektedir
“Yandaş Konfederasyon da Cemaate karşı şimdi sözde bir karşı tavır almış gibi görünse de”
On binlerce kamu emekçisi sorgusuz sualsiz açığa alınıp binlercesinin memuriyetine son verilirken, kendi üyelerinden de binlercesi bu şekilde mağdur olurken yandaş konfederasyondan en ufak bir itirazın çıkmaması düşündürücüdür. Bizler tüm işlemlerin hukuk zemininde gerçekleşmesini ve darbe girişiminin bir fırsata çevrilmemesi, darbelere karşı mücadelenin darbe yasalarıyla değil demokratik yol ve yöntemlerle olabileceğini savunurken yandaş konfederasyon adeta üç maymunları oynamaktadır. Tıpkı AKP hükümeti gibi bir zamanlar Cemaat ile can ciğer olan, özellikle 4+4+4 eğitim sisteminin hayata geçmesi ve eğitim sisteminde köklü değişiklikleri öngören, FETÖ’nün platformlarında karara bağlanan konuları MEB şuralarına taşıyan Yandaş Konfederasyon da Cemaate karşı şimdi sözde bir karşı tavır almış gibi görünse de sendikal hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi karşısında içine girdiği sessizlik ile emek mücadelesinde emekçilerden yana değil iktidardan yana bir tavır sergilemeye devam etmektedir.
“Cemaate yıllarca kol kanat gerenler, onunla ortaklık yapanlar en ufak bir hesap vermezken”
Cemaate yıllarca kol kanat gerenler, onunla ortaklık yapanlar en ufak bir hesap vermezken cemaatin her türlü saldırısına maruz kalan Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımız üyelerinin açığa alınması asla kabul edilemez. Açığa alınan, işine son verilen üyelerimizle ilgili kararlar geri alınmalı, üyelerimizin işlerine dönmeleri sağlanmalıdır. Ülkemizin içinden geçtiği bu zorlu ve kritik dönemde sebebi ne olursa olsun kimse kendisini halkın iradesi yerine koymamalıdır.
“OHAL derhal kaldırılmalıdır.”
Elbette darbe girişimine katılan, destek veren, kolaylaştıran, göz yuman kurum, kuruluş ve kişiler açığa çıkarılmalı, yargılanmalı ve hesap sorulmalıdır. Ancak tüm bunlar uluslararası sözleşmeler ve hukuk normları çerçevesinde yapılmalı, OHAL derhal kaldırılmalıdır. Askeri darbe girişimi sivil darbeye dönüştürülerek devam ettirilmemelidir. Özellikle son yıllarda uygulanan ve bugün halklarımızı, emekçileri patlama noktasına getiren, çok tehlikeli bir noktaya varan kutuplaştırma ve gerginlik siyasetine son verilmelidir.
“Hukuksuzluğun karşısında olacağız”
Gerekçesi ne olursa olsun eğer ortada bir hukuksuzluk söz konusu ise bu hukuksuzluğun karşısında olacağız. Çünkü bu durum herkes için bir tehdit oluşturmaktadır. Kimse kendisine sıra gelmesini beklememeli, toplumsal sözleşme niteliğindeki demokratik hukuk ilkelerinin esas alınması konusunda mücadele edilmelidir.
Bu çerçevede; Hükümeti, sendikal hak ve özgürlüklerin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve kaygıları ortadan kaldırılmak için anayasaya ve yasalara uygun adımlar atmaya, kamuyu tasfiye planlarından vazgeçmeye çağırıyoruz.”