İstanbul Aydın Üniversitesin de Türkiye’nin küresel iklim değişikliği için “2030 yol haritası” konulu sempozyuma, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Özyılmaz ile İstanbul Valiliği Proje Koordinasyon Birimi Direktörü Kazım Gökhan Elgin de konuşma yaparken, Bakan yardımcısı Mehmet Ceylan’a konuşması sonrası hediye takdim edildi.
İstanbul Aydın Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Küresel İklim Değişikliği, Çevre ve Enerji” konulu II. Uluslararası Sempozyum’da, dünyanın iklim değişikliği tehdidi altında bulunduğunu, bu konunun son yıllarda uluslararası boyutta en çok konuşulan konularından olduğunu belirtti.
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Mehmet Ceylan, burada yaptığı konuşma da – “Biz ulusal olarak küresel iklim değişikliği ile mücadele için 2030 yol haritamızı Türkiye olarak belirlemiş bulunmaktayız. Bu çerçevede Türkiye, Paris Anlaşması için sera gazı emisyonlarını 2030 yılında yüzde 21’e kadar artıştan azaltacağına ilişkin ulusal katkısını sunmuş bulunmaktadır. Bu konuda da gerekli stratejik planlarımızı yapmaktayız. Ulusal katkımıza göre 2030 yılında 246 milyon ton ve 2012-2030 yılları arasında ise toplam 1 milyar 920 milyon ton sera gazı emisyonu önlenmiş olacaktır” – “2030 yılı itibarıyla kişi başı emisyon değerimiz 13,3 tondan, 10,5 ton değerine düşecektir. Ülkemizin 2013 yılında erişeceği bu rakam OECD ülkelerinin 2012 yılı ortalaması olan kişi başı 12,5 ton değerinin dahi altında kalmaktadır..Çok ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız. Dünyamız açısından, mevcut eko sistemimiz açısından birçok tehdidi içinde barındıran tehlike ile karşı karşıyayız. Bu açıdan uluslararası kuruluşlar bu tehdidi azaltabilmek, bertaraf edebilmek için yoğun bir çaba içerisinde bulunmaktadırlar.” diyen Ceylan, doğanın insanlara emanet olduğunu, koruyarak gelecek nesillere aktarılması gerektiğini söyledi.
Gelişen teknolojinin insanlığın ortak değeri olan çevreye de geri dönüşü çok zor zararlar verdiğine değinen Ceylan, doğaya yapılan her olumsuz müdahalenin çevre sorunlarını da beraberinde getirdiğini vurguladı.
“Dünya sanayi devrimiyle birlikte büyük bir değişime uğradı”
Ceylan, “Dünya sanayi devrimiyle birlikte büyük bir değişime uğradı. İleri teknoloji, hızlı üretim ve hızlı kentleşme maalesef dünyadaki dengeleri tamamıyla bozdu. İnsan davranışlarının zamanla değişimi ve daha konforlu bir yaşam beklentisi insanlığı geçmişe nazaran daha çok tüketen bir toplum haline getirmiştir. Bu durum aynı zamanda daha çok atığın oluşmasına neden olarak başta doğal kaynakların tükenmesi ve iklim değişikliği gibi hususlar olmak üzere küresel birçok soruna neden olmaktadır.” dedi.
Dünya nüfusunun artmasıyla birlikte enerji tüketiminde de artış yaşandığını belirten Ceylan, şöyle konuştu:
“20. yüzyılın başlarından bugüne dünya nüfusu yaklaşık 5 kat artmış bulunmakta. Şu anda dünya nüfusu yaklaşık 7-7,5 milyar civarında, yaklaşık bundan 100-120 yıl önce dünya nüfusu bunun 5’te biri ölçeğindeydi. Artan nüfuslu birlikte kişi başına enerji tüketimi de 3 kat artmış durumda ve ham madde kullanımı da 2 katına çıkmış bulunmaktadır. Bu tüketim artışıyla birlikte sosyal yaşamdaki devasa büyüme, yerleşme ve yapılaşma var olan ekosistemi maalesef altüst etti. İnsanlar tabiattaki dengeyi bozunca tabiatta bize doğal olarak afetler ve felaketleri ile bir anlamda tepki vermeye başladı. İklim değişikliği de bu felaketlerin başında gelmektedir.”
İklim değişikliği çağın en büyük sorunlarından olduğuna işaret eden Ceylan, dünya ülkelerinin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine çeşitli şekillerde maruz kaldığını ve bu konuda tedbirler almaya çalıştığını ifade etti.
-“Son 150 yılda dünya yüzey sıcaklığı bir derece artmış”
Geçen yıl gerçekleştirilen Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 5. Değerlendirme Raporu’ndaki bazı bilgilere vurgu yapan Ceylan, şöyle devam etti: “Son 150 yılda dünya yüzey sıcaklığı bir derece artmış bulunmakta. Bir dereceden ne olur demeyin, çok büyük bir tehlike. Uluslararası kuruluşlar ve sorumlu devletler, gelişmiş toplumlar bu yüzey sıcaklığını artı 2 derecede tutmak için büyük bir çaba sarf ediyorlar. Eğer dünya yüzey sıcaklığındaki artış bir-iki derece yerine, üç veya dört derece olacak olursa bilim adamları ‘yeryüzü yaşanmaz hale gelecek’ diyor. İşte böylesi büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Yine son 100 yılda deniz suyu seviyesi 19 santim bu rapora göre artmış bulunmaktadır. Bu yükseliş deniz canlı türlerini yavaş yavaş yok etme tehlikesi oluşturuyor. Dünyamızı ve ekosistemimizi tehdit eden bir başka tehlike ise atmosferdeki karbondioksit oranının artışı tehlikesidir. Atmosferdeki karbondioksit oranı da bu süreç içinde yüzde 42 gibi bir oranda artış göstermiş bulunmakta. İşte tüm bunlar dünyamız için büyük bir tehlike olduğunun işaretidir.”
“Talepler yerine getirilmezse Paris Anlaşması onaylanmaz”
Küresel iklim değişikliğinin önüne geçebilmek için küresel iş birliğinin şart olduğunu kaydeden Ceylan, 2 yıl önce Türkiye’nin de imzaladığı, uluslararası kamuoyu tarafından memnuniyetle karşılanan Paris Anlaşması’nın henüz yürürlüğe konulmadığını bildirdi.
Taraflar Konferansı Kararları ile özel koşulları tanınmış Türkiye’ye finans ve teknoloji transferi desteği sağlanmasına ilişkin hükümlerin Paris Anlaşması’nda ve kararında yer almamasının üzüntü verici olduğunu anlatan Ceylan, “Özgün koşullarımız çeşitli konferans kararları ile tanınmış olmasına rağmen, Yeşil İklim Fonu ve teknoloji desteklerine erişime yönelik haklı beklentimiz maalesef henüz karşılanmış değildir. Bu haklılığımızı yüksek sesle dile getirmekteyiz. Yetkililerden ve ilgililerden Türkiye’nin bu haklı talebinin karşılanması konusunda ısrarcı olmaktayız. Bu nedenle Paris Anlaşması’na taraf olma hususunu değerlendirme aşamasındayız. Paris Anlaşması’nı 2016 yılında hükümet olarak imzaladık, ancak henüz yürürlüğe sokmadık. Yürürlüğe sokulabilmesi için meclisin onayı gerekiyor, meclisin onayını bekliyor. Paris Anlaşması ve kararında yer alan Türkiye’nin menfaatleri açısından dezavantajlı bir konuma sokan İklim Fonu’ndan yararlandırmama gibi, teknoloji transferi imkanlarından yararlandırmama gibi hususların Türkiye dışında bırakılması gibi nedeniyle henüz onaylanmış değil. Eğer bu taleplerimiz yerine getirilirse meclis tarafından da anlaşma onaylanacaktır ve Türkiye’de bu anlaşmayı yürürlüğe sokmuş olacaktır.” diye konuştu.
Türkiye’nin çevrenin korunması ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunda yapılan küresel çalışmalara her zaman kendi sorumluluğu çerçevesinde destek olduğunu ve olmaya da devam ettiğini aktaran Ceylan, şunları kaydetti: “Özellikle son 10 yıl içerisinde çok önemli çevre anlaşmalarına imza atarak çevrenin korunması ve iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında küresel sorunlara hiçbir zaman sessiz kalmayacağını göstermiştir. Türkiye bu anlamda sadece Paris Anlaşması değil, onlarca uluslararası anlaşmaya gerçekten kapasitesinin üzerinde bir gayret göstererek, sorumluluk alarak taraf olmuş, imza atmıştı. Birçok ülke Kyoto Protokolü’ne taraf değilken Türkiye cesaretle protokolü imzalamış, diğer taraftan ozon tabakasını incelten maddelere dair Viyana Sözleşmesi ve Montreal Protokolü’ne imza atmış, tehlikeli atıkların sınırlar ötesine taşınmasının ve bertarafının kontrolüne dair Basel Sözleşmesi’ne cesaretle imza atmış, Akdeniz’in kirliliğine karşı Barselona Sözleşmesi’ni imzalamış, Karadeniz kirliliğine karşı Bükreş Sözleşmesi’ni imzalamış, kalıcı organik kirleticilerin bertarafına yönelik Stockholm Sözleşmesi’ne taraf olmuş, sınır aşan hava kirliliği sözleşmesine taraf olmuş, bazı tehlikeli kimyasalların ve pestisitlerin ticaretine yönelik Rotterdam Sözleşmesi gibi birçok onlarca sözleşmeye imza atmış, taraf olmuş ve sorumluluk almıştır.”
– “18 yılda 1 milyar 920 milyon ton sera gazı emisyonu önlenecek”
Türkiye’nin küresel iklim değişikliği ile mücadele için yol haritasını belirlediğine dikkati çeken Ceylan, “Biz ulusal olarak küresel iklim değişikliği ile mücadele için 2030 yol haritamızı Türkiye olarak belirlemiş bulunmaktayız. Bu çerçevede Türkiye, Paris Anlaşması için sera gazı emisyonlarını 2030 yılında yüzde 21’e kadar artıştan azaltacağına ilişkin ulusal katkısını sunmuş bulunmaktadır. Bu konuda da gerekli stratejik planlarımızı yapmaktayız. Ulusal katkımıza göre 2030 yılında 246 milyon ton ve 2012-2030 yılları arasında ise toplam 1 milyar 920 milyon ton sera gazı emisyonu önlenmiş olacaktır. 2030 yılı itibariyle kişi başı emisyon değerimiz 13,3 tondan, 10,5 ton değerine düşecektir. Ülkemizin 2013 yılında erişeceği bu rakam OECD ülkelerinin 2012 yılı ortalaması olan kişi başı 12,5 ton değerinin dahi altında kalmaktadır. Bu ulusal hedeflerimizin süratli şekilde başarıya ulaşması için tüm kurum ve kuruluşlarımızın da taşın altına elini koymaları gerektiği inancı içerisindeyiz.” ifadelerini kullandı.