Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

TİRAJ MI TAVAN MI ?

      Malum


titos-üst

 

 

 

Malum 1 aya yakın zamandır yeniden başladığım köşe yazılarımdan sonra gazetenin tirajı ikiye katlandı… Gazetemiz GÜNAJANS’ın, aylık 8 top olan gazete kağıdı sarfiyatı, benim yazılardan sonra 10 günde bitmeye başladı… Nerden biliyom? Bizim matbaacıdan…

Hergün yanıma uğrayıp “Titrettin abi kağıt bitti bitecek” diye bana ağlıyo… İlk sefer bişey demedim de hergün gelip aynı şeyleri söylemeye başlayınca “Hayırdır lan, çekirdekçiye mi satıyon kağıtları?” demek zorunda kaldım…

-“Olur mu abi, kuran çapsın yapmam ben öyle şeyler” falan deyince inanmak zorunda olduğumu hissettim.

-“İnanmazsan gazete dağıtıcısına sor abi. Adamın 1 aydır imanı gevredi. Eskiden saat 7’de gazete dağıtımına çıkar, saat 9’da bitirirdi… Bir aydan beri dağıtımı 11’den önce bitiremez oldu” deyince tirajın ikiye katlandığına kesin olarak kanaat getirdim… Hatta bi gün önce gazete muhasebesine gidipte, “Yok arkadaş bu paraya ben bu kadar gazete dağıtmam.. Çalışma saatlerim ikiye katlandı. Zam vermezseniz gidin kendinize başka bi dağıtıcı bulun” dediğini de bizzat kulaklarımla duymuştum…  Hey yavrum beeeee, büyük yazar olunca böyle oluyo demek ki…

GICIK MUHABESE..

Tabi ben böyle kasım kasım kasılırken benimle aynı fikirde olmayanlarda var… Misal gazetemiz Muhasebe servisi… Sen yeme içme konuyu koş patron yetiştir… Ama öyle böyle bi yetiştirme değil… Tiraj miraj hak getire… Konu direk ekonomi.. Sanırsınız ki Türkiye’nin bütçe açığı geçen seneye göre 5 milyar dolar açık verdi… Eni konu ayda 10 top fazla kağıt gidiyo diye bu fergat figani…

-“Patron, demedi deme gazeteye kağıt yetiştiremez olduk.. Böyle giderse 3 aya kalmaz topu atarsın“…  Laf mı şimdi bu? İnsan önce tirajdan girer, Titrettin Abi geldi diye okur sayısı ikiye katlandı falan der… Sonradan da olay kağıt meselesine getirilir… Mümkün mü yaaa, mümkün müüü? Direk patronun banka hesap cüzdanlarını gazete kağıdı satıcısına ipotek et daha iyi… Hey Allahım yaaa.

OLAGAN ÜSTÜ MÜTEVELLİ HEYET TOPLANTISI

Muhasebe Servisi olaya direk böyle girince gazetemizin Evden kumandalı İmtiyaz Sahibi Birsen AKÇA ne yapsın… Haliyle kocası İsmail AKÇA’yı gazeteye gönderip, kırmızı alarm koduyla gazete Mütevelli Heyetini olağanüstü toplantıya çağırttı….  Sayın İsmail AKÇA’da sekreterden bana haber gönderip, “10 dakika içinde odamda olsun” demiş…

Mütevelli heyetin en seçkin üyesi olarak kafamı “hı hı peki” tarzından salladım… Sallamasına salladım da o anda bilgisayarda okey oynamaya başlamışım ki oyun bitmeden Allahın kulu kaldıramaz beni burdan… Son ki ele girerken açık ara öndeyim… Son el kırmızı 7’li çeksem okeye bile dönecem.. Gözüm saatte… Toplantı saatini 6 dakika geciktirdim…. Veee bi taş daha çekiyom… Hadi oğlum kırmızı yediliiiii….

Hadi beeee, yeşil 5’li geldi… Toplantıya çokta geç kalmama adına mecburen kalktım bilgisayarımın başından… Giderken de çay ocağından da kendime bi bardak çay almayı ihmal etmedim…

Odaya girdiğimde Mütevelli Heyet üyelerinin suratı pancar satıyodu..

CINGAR ÇIKACAK CINGARRRR…

Toplantı masasının başında Kadir İNANIR edasıyla Evden Kumandalı İmtiyaz Sahibesi Birsen hanımın kocası İsmail AKÇA oturuyo…

Hemen yanında SoruNlu Yazı İşleri Müdürü Semih GÜLEN.. Onun yanında o esnada beleş çay içmeye gelmiş Ergun BAŞKAYA… Karşıda Muhasebe Departmanının lüzumsuz personelleri…

Hepsinin de önünde yalandan bi ajanda… Kafalar masaya dönük… Ortamdaki statik elektrik 380 volt… Kime dokunsan direk çarpacak cinsten… Haliyle ilk gördüğüm sandalyeye oturmak farz oldu… Tam sandalyeye hamle yapacam ki, o esnada İsmail AKÇA’nın “Geç karşıma otur” demesi bi oldu… “Yok yok böyle iyi” demek geldi içimden ama bakışlarındaki keskin üslubu görünce mecburen oturdum karşısına…

EKONOMİNİN CAN DAMARI KAĞIT SEKTÖRÜ

iaGazetemiz İmtiyaz Sahibi Birsen hanımın kocası, patron yarısı İsmail AKÇA hiç konuyu ağzında eveleyip gevelemedi.. Badozlama girdi konuya… “Bi top gazete kağıdı kaç para haberiniz var mı sizin?

Allahtan gazetenin Ekonomi Yazarı değilim… Soruyu üzerime almama gerek görmedim… Arkama yaslanıp çayımdan bi yudum çektim… O esnada gözüm SoruNlu Yazı İşleri Müdürüne takıldı… Herkes gibi kafası masaya dönük… Çaktırmadan pis pis bana bakıyo… Herhalde bugünkü yazıyı hala vermedim diye tavır yapıyo diye düşündüm… Aslında alışması lazım, her defasında yazımı son dakika gazete baskıya giderken yetiştirdiğimden böyle pis pis bakmasına gerek yok…

O arada patronumun sorusunu da düşünüyom… “300 TL var mı bi top kağıt” desem mi ki? diye düşündüm bi ara… Sonrada “Oğlum Titrettin, muhasebe bölümü bile susuyosa konuya senin atlaman yanlış olur” dedim kendi kendime…. Kimseden çıt çıkmayınca sayın AKÇA ses tonunu biraz daha yükselterek aynı soruyu bi daha sordu, “Alooooo, kime diyom kimeee, kaç para bi top kağıt, hı? Kaç paraaa?“… Gözleriyle dik dik bana bakmasa üstüme alınmayacam da, höykürmesi de, gözleri de direk bende…. O an anladım ki, diğer üyelerin gözlerini önlerindeki ajandadan ayırmamalarının bi sebebi varmış…

Patron üstüne basa basa aynı soruyu iki kez sorunca aklıma bi fıkra geldi…

BİLGİ YARIŞMASI

Fıkra bu ya, Dünya bilgi şampiyonasında, bir aday finale kalmış. Spiker üç soru daha soracak, onları da bilirse şampiyon seçilecek. Salonda çıt yok. Heyecan herkeste son haddinde. Spiker sorulardan ilkini soruyo:

-“Kartaca hükümdarı Anibal, bildiğiniz gibi filin üstünde savaşırdı. Onun bindiği filin bakıcısının ismi nedir?”
(Yazarınızın notu; “Yuhhhhhh” )

-Cevap veriyorum; Anifilbacus..

-“Bravo, bildiniz!” diyo spiker. Salon alkıştan çınlıyooo. Derken ikinci soruyu soruyo spiker:

-“Napolyon’un Waterlo savaşından önce kaldığı otelin sahibinin ismi nedir?”..

-Mösyö Pierre Vincent..

-“Bravo doğrusu, bunu da bildiniz” diyo spiker. Salon inliyo alkıştan. Nihayet son soruyu soruyo spiker:

-“Firavun Keops zamanında yapılan piramitte çalışan işçilerin ustabaşısının ismi nedir?”

Herkeste kıpırdanmalar.. İnsaf artık, bu kadarı da olmaz sesleri… Saniyeler ilerliyo.. On saniye.. Beş saniye.. Üç saniye.. Aday işaret verip, kronometreyi durduruyo.

-“İyice emin olmak için bir şey sormak istiyorum” diyo ve devam ediyo “Gündüz vardiyasını mı soruyosunuz, yoksa gece vardiyasını mı?!”

KISSADAN HİSSE…

Şimdi desem ki patrona 35 gram filigranlı kağıdı mı, yoksa 47 gram kuşe kağıt fiyatını mı sordunuz?”… Yok yok önündeki kağıdı buruşturmasından anladım ki, bu soru buraya gitmez… Kızacak besbelli… “Düşünce özgürlüğü” diye bişeye bizim memleketimiz henüz hazır değil… Türkiye’nin değişik cezaevlerinde  6’sı imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü, 72 gazetecinin tutuklu olduğu geldi aklıma o anda… Susmak en güzeli…

Anlaşıldııııı… Titrettinnnn, bu gazetenin tirajını ikiye katlamakla bu gazete ayakta durmaz aslanımmmm… Gelir yok gelirrrr… Abone sayımızda bi tık yükselme yok, masraflar kol gibiiii… Boş zamanlarınızda biraz reklam toplasanızda bi faydanız olsa şu gazeteye” diyerek son cümlesini etti patron…

Vay anasını beeeee, ulan bi günde takdir görelim beee, bi günnnn…. Halkın yazarı olmakta ne zor iş arkadaş… Okunsan bi dert okunmasan bi dert… Hey yarabbim ya heyyy…

 
sanalbasin.com üyesidir

Web Tasarım & SEO: Best4SEO