Perşembe akşamı kandildi. Kandil akşamı resmen başladığında ben Safranbolu’da bir yerlerde yürüyordum.
Bir yerler dediğim bizim evin etrafı . Öyle tıkış tıkış bir mahalle değil, sokaklar, cadde falan rahat .
Manzara mükemmeldi valla bakın alttaki resim. O sıra ben de mistik müzikler dinliyordum, yol ıssızdı, kulaklığım yoktu , cebimde açtım radyoyu,
Radyo Voyage’ı.
Cepten ses çıkıyor,nadiren de olsa yanımdan birileri geçiyor, bir tuhaf adam sesli yürüyor .
Nolacak bu dünyanın hali “modunda . Sahi nolacak? Yapay zeka süpürecek mi hepimizi?
-Safranbolu -Bağlarbaşı
Çokca mesaj geldi, çoğumuza geldiği gibi. Hele otomatik göndermeyi bilen bir arkadaşınız çoksa, ne diyeyim inşallah sadece resim gönderiyorlardır.
Resimse hemen sonraki mesaja geçmesi çok hızlı oluyor. Yazıysa ,her ne kadar benzer şeyler bekleseniz de belki farklı birşey vardır diye göz gezdirdiğiniz oluyordur.
Yalnız kandiller artık eskisi gibi değil. Bunu herhalde sadece ben böyle algılamıyorumdur. Tamam bir şeyler oldu , değiştik biraz ( biraz mı ?) ben ,sen, o, biz ,siz ,onlar hep beraber. Mesela eskiden kandillerde annem arardı .
Perşembe günü bekledim arasın da “kandiller artık eskisi gibi değil” yargımdan vazgeçeyim diye, yok. Demek kandiller eski kandiller değil. Perşembe saat 24 oldu, annem aramadı, kanaatim pekişti.
Sen evlatsın senin araman lazım diyebilirsiniz , kesinlikle doğru amma ben telefon özürlüyüm. Çoğu akrabam bilir. Zor ararım amma kolay yazarım.
Kandil denince zihnimde beliriveren bir şiir var. İsmet Özel şiiri. Esenlik Bildirisi adlı şiirinde geçer ;
“Bir şehrin urgan satilan çarşilari kenevir
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
yagmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmiyorsa
o şehirden öcalmanin vakti gelmiş demektir“
Şiir 1973’de yazılmış. Burada ne demek istedi diye uzun bir tartışma yapılabilir.
Tamam şehirde kenevir kokmuyor, buhur da kokmuyor usta nasıl olacak intikam almak ?
Belki İsmet Özel meramını anlatmış olabilir bu geçen 48 yılda , ben kaçırmış olabilirim.
Bilmiyorum. Elan merak da etmiyorum. Belki bilen bir arkadaşım vardır.Yoruma yazarsa öğrenmiş de oluruz.
İsmet Özel, aslında şiiri anlamak için bir de kitap yazdı : “Şiir okuma kılavuzu “. Şiiri anlamak için bir kılavuz lazım diyor. Ha diyince anlaşılmaz öyle şiir.
İsmet Özel’in “Mataramda tuzlu su ” adında beyin yakan bir şiiri de vardır.Bunu iyi anladığımı iddia edebilirim. Benim mataramda da tuzlu su var çünkü:
“beyazların yöresinde nasibim kalmadı
yerlilerin topraklarına karşı suç işledim”
Ekşi sözlükte “mataramda tuzlu su”şiiri ile ilgili sarsıcı bir yorum var, aklımdan çıkmaz :
“minicik puntolarla yazarak cüzdanımda muska niyetine taşıdığım, yanımda diyar diyar gezdirdiğim, şizofreninin yanında bir de sağlam bir yabancılaşma temasına sahip olan cumhuriyet tarihinin en sarsıcı şiirlerinden.“
Şiirlerini ya da yazılarını beğendiğiniz şairlerin ya da yazarların hangi takımı tuttuğunu sormayın, hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Olmadık işler yapan çıkıyor.
Tüm çok beğenilen şair ve yazarların gizemli bir resmi olmalı. Yüzünün tüm ayrıntıları olmadan, yandan mesela ,hafif gölgemsi bir fon. Sesini filan da duymayalım.
“Tutunamayanlar”ın yazarı Oğuz Atay’ın 1975’de TRT’de bir söyleşisi var. Edebiyat konuşuyorlar. Zamanının şekilsiz bir takım -elbise ve kısa kravatı, top sakal ve hayalimde hiç olmayan bir ses. Şöyle ne bileyim , Turan Engin gibi sesi olaymış iyiymiş.
Oğuz Atay deyince, Oğuz Atay üniversite öğrencisi iken ünlü piyanist Suna Kan ile tanışıyor, ondan çok hoşlanıyor. Sonra üç gece üst üste rüyasında Suna Kan ‘ı görüyor. “Rüyamda görüyorum pijamayla ayıp olur “diye düşünmüş olmalı ki sonraki gece takım elbise ile uyuyor.
İyi şeyler yazanları ,yazdıkları iyi şeylerle hatırlasak yeter.