Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

akılda kalan şeyler

Türk sinemasının en iyi

Türk sinemasının en iyi aktörlerinden biri kabul edilir Haluk Bilginer. Yanılmıyorsam  yakın zamanda da  Amerika’da oldukça iyi bir ödül de aldı.  Haluk Bilginer “Sinemada”  dedi  “sözle söyleyemediklerimizi  söylüyoruz ”. Evet sinema sözden çok  şey anlatır.

Bir psikiyatristin yazısından anımsıyorum. Kanada’ya Dünya Psikiyatri Kongresine  katılıyor  doktor. Dünyanın en prestijli psikiyatri toplantısı. “Akşam otel odasında  bir film seyrettim”  diyor , “Toplantıda   öğrendiğimden daha fazlasını o filmden öğrendim psikiyatri adına “.

Böyledir sinema sanatı. Tak diye öğrenirsiniz  bir sahneyle.

Geçen hafta  seyrettiğim filmden  bir konuşma nakledeyim:

Ben de o psikiyatrist gibi çok şey öğrenmiş oldum. Daha önce hiç rastgelmemiştim . Öylesine uçuk kaçık hayali  senaryo yazarsın tamam ama bu film gerçek olaylardan esinlenme idi.

Evlatlık olarak  varlıklı bir ailede büyüyen ,bunu da  bilen genç, 20’lerinden sonra gerçek annesini bulmak istiyor, anıları var annesiyle ,ailesiyle , 3-4 yaşında iken kaybolmuştu.Buradan anımsıyor.

Niyetini , kendini büyüten annesine açıklıyor, mazur görülmek istiyor arama çabasının, arada konuşurken, büyüten annesine “ senin çocuğunun olmamasından dolayı  çok üzgünüm “ dedi.

 Kadın “hayır benin çocuğum  olmuyor değildi “ dedi ; evlatlık genç ilk defa öğrenmiş oldu.

-“Dünyada iyi bir yaşam şansı bulamamış çocukları büyütmek,  sahipsizlerden  birilerine fırsat sunmak istedim, baban da böyle düşünenlerdendi,  zaten ona da  bu yüzden  aşık oldum“

Çocuğun anca  ağlamaya  gücü yetti içinde taşan hayranlık  duygularıyla.

Bu nokta sanırım  bizim de  merhamet sınırımızı aşıyor. Burası başka bir boyut, başka bir evrimleşme.

     Casus adında biri dizi var. Mossad ajanının  yaşam öyküsü. 1960’lı yıllar. Suriye’de epey iş çevirdikten sonra yakalanıyor. İdam edilecek artık. Dünyada  araya giren  çok oluyor ama Suriye affetmiyor. Ajan asılarak idam ediliyor. Son arzusunu yerine getiriyorlar. Ajan eşine mektup yazıyor. 3 çocuğu var . Eşi 40 yaşından küçük. Mektup gerçek. Mektupta eşine “ benden sonra mutlaka evlenmelisin, biriyle evlen ” diyor. Yaşama veda ederken mektupta aklına  gele gele bu geliyor. Mesleği icabı  ailesine zaman ayıramamanın ezikliği  ile  eşini cesaretlendirmek mi istemişti?

Merak edip  geri kalan yaşamına baktım dul  kadının. İnternette ara tara buldum. Evlenmemiş. Eşinin vasiyetini yerine getirmemiş.70’lerinde  falan ölmüş.

     Doğu Almanya zamanında, komünist rejime ihanetle suçlanan bir yazarı izlemekle görevlendirilen ajan, yazarın özgür düşüncelerinden etkilenerek gizlice onu koruyor. Ele vermiyor. Amirleri anlıyor ama kanıtlayamıyorlar, sadece bu ajanın hayatını altüst ediyorlar. Bir bodrum katta arşiv memuru yaparak cezalandırıyorlar.Halbuki önü açık bir subaydı, yüzbaşı binbaşı,yarbay, albay, tuğgeneral ilerleyecekti.

Yazar izlendiğini  ama en sonunda bu ajan tarafından korunduğunu da anladı. Rejim  her baskıcı rejim gibi çöktü. Eski ajan , yeni Almanya’da bodrum kattan kurtuldu ama   sıradan bir gazete dağıtıcısı oldu. Yazarsa , eski dosyalardan  kendini izleyen ama koruyan ajanı buldu. Onu sokaklarda izledi ama konuşmadı. Sonra bir kitap yazdı. Kitabın adını” İyi bir insan için sonat” koydu. Eski ajan, yeni sokak gastecisi kitabın reklamını kitapçının vitrininde   gördü, zaten adamdan  etkilenmişti, kitabı satın almak istedi, aldı, önsözü okurken kitabın  kendine ithaf edildiğini gördü. O da kalakaldı ben de. Hayatımda çok az sahneden böyle etkilenmişimdir.

 Doğru bir şey yapıp bedelini ödemek ama hiç pişman olmamak.

Bir cümle ithaf: Bu kitabı  ben sana yazdım dostum.

“Ahlat ağacı” filminde yazar olmaya çalışan , atananamış Türkçe öğretmeni genç , yazdığı kitabı uzun süre parasızlıktan bastıramaz. Halbuki o kitaba  tüm hayalini koymuştu.

Sorumsuz! bir  babası var, at yarışçısı ,borçlu. Annesi ve kızkardeşiyle beraber   babayı hırpalıyorlar.

Çocuk  askere gider gelir, dönüşte kitabı da nihayet  basılmıştır. Kitaplar eve gelmiş, annesi ve kızkardeşi  yazılan kitabı hiç merak etmemişler,  bir kenara attıkları kitap kolilerini   yağmur suyu basmış. Anne ve kızkardeş  bazılarını kurutarak kurtardıklarını  söylüyorlar marifet gibi. Babasının da  emekli olup tek başına  bir köyde yaşamaya başladığını öğreniyor, iyice delleniyor.

 Baba ,köydeki evleri  için bir su suyusu açma hırsı yüzünden yıllardır   kıramadığı ama  sürekli de kırmaya çabaladığı  bir kaya ile uğraşmaktadır.

 Köye hesap sormaya  gidiyor genç, bir bakar ki babası kitabını satır satır okumuş, altını çizmiş, bazen kendince eklemeler  yapmış, kitabında  babasına  dokundurduğu yerleri bile  babası  büyük bir  alçak gönüllükle kabullenmiş özeleştirisini yapmış. Taze yazarın  ilk eleştirmeni babası, hem de en ince ayrıntısına kadar.

Film şu sahne ile bitiyor, ben de bitiyorum, son sahneyi sözle anlatamıyorum tıkanıyorum  ama yazabilirim :

 Sabah uykusundan  gizemli  bir  ses ile uyanıyor baba . Uyku ile uyanıklık arasında.

Evlat, babasına  yıllarca duyduğu öfkenin pişmanlığından sabah ilk iş kuyuya girip kayayla uğraşmak oluyor. Babayı uyandıran ses kazma sesi. Baba oğul sevgisini yeniden canlandıran ses.

Türk sinemasının kalburüstü bu filmi   akıl dolu, incelik dolu  sevgi dolu, merhamet dolu bu  finalle son buldu.

Tavsiye ederim.