Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

BUGÜN ESPİRİ YOK.. TEBESSÜM İSTEYEN KENDİSİNİ GIDIKLASIN…

ÖZET: Bugün mizahimsi yazı yok… Dümdüz yazıp geçecem… Yazımız birazda uzun, okumaya başlayan, sıkıldığı yerde bıraksın… Ben bile yazdıktan sonra kontrol etmek için ikinci kez okumaya yeltenmiyom… Yazıp geçiyom.. Boş zamanınız varsa, ille de bişeyler okuyacam diyeniniz varsa buyrun okusun…

ÖZET: Bugün mizahimsi yazı yok… Dümdüz yazıp geçecem… Yazımız birazda

Yerel medya bile sayılmayan bu internet sitesinde Pazartesi ve Perşembe günleri kendimce mizahimsi yazılar yazmaya çalışıyom.. Dikkat edin “Mizah” demedim, “Mizahimsi yazılar” dedim… Ve hemen hemen her köşe yazısına başlarken “Ben olsam Titrettin Abi’yi okumam, okuyup ta vakit kaybetmem… Hele ki mizahimsi yazı sevmeyenler hiç okumasın” diye yazarak başladım yazılara…

Sonuç?? Yine hüsran yine hüsran…

Her yazıdan sonra, önce okurlar birbiriyle kavga kıyamet koparıyo, sonra gazete yönetimiyle okurlar arasında polemikler başlıyo… “Titrettin, mizah ile küçümsemeyi karıştırıyor…”, “Kişileri fiziki olarak eleştiriyor…”, “Titrettin yerel medya gazetecisi olduğundan, Hiciv ile Cinas arasında ki farkı da çözümleyemiyor..”, “Bazen ipin ucunu güldürmek amacı ile kaçırabiliyor…”, “Milli mizah yapıyorum derken çirkin mizah yapıyor…” V.b. kavgalar her yazımızdan sonra yaşanıyo… Hepsinin altına imzamı atıyorum bende… Eleştirenlerin hepsi de çok haklı…

Yıllarca Hasan PULUR’ları, Hıncal ULUÇ’ları, Selahattin DUMAN’ları, Serdar TURGUT’ları, Ayşe ARMAN’ları okudum… Hepsi de müthiş yazarlardı… Onların 500 metre yanlarından bile geçebilme şansımız zaten yok.. Öyle bir iddiamız da hiççç olmadı, olmayacakta…

Yaklaşık 28-29 yıl önce, yerel gazetelerin tipo makinalarda basıldığı yıllarda, bizde Batı Karadeniz Ekspres gazetesinde bu mesleğin içinde olan kişilerden biri olarak yerel basına biraz farklılık getirelim dedik… İnsanlara zaten 4 yaprak gazete satıyoruz, gazeteyi alan kişilere bari diğer gazetelerden farklı birşeyler yapalım diye köşe yazılarımızı mizahimsi bir hava da yazalım istedik…

Katıldığımız basın toplantılarında, gittiğimiz ziyaretlerde yaşananları, birazda abartılı olacak şekilde içerisinde küçük bir iki espri serpiştirip, bunları halk ağzı diye tabir edilen üslupla yıllarca yazmaya çalıştık… Maksat yerel basına farklı bir renk getirmek, kahkaha attıramasak ta, okurların en azından bir kısmına zaman zaman tebessüm ettirebilirsek ne mutlu bize felsefesiyle yazılar yazdık… Yazmaya da devam ediyoruz…

Ve inatla da Allah ömür verdikçe yazmaya da devam edeceğiz…

Yıllar önce tek TRT kanalı varken, bugün yüzlerce kanal oldu, eskiden yerel basına ulaşmak zordu, şimdilerde internet üzerinden hemen hemen her eve girdi… Yetmedi kendi sınırlarını da aşarak dünyanın her yerinden takip edile bilir duruma geldi internet sayesinde yerel basın… Yani demem o ki, açın başka köşe yazarlarını okuyun… Başka gazeteler okuyun… İlla ki yazılarımızı herkes okuyacak diye bir kaide yok.. Okumasında zaten…

Yıl olmuş 2025… Mizah anlamında, komedi anlamında ülkemizde hiç eskiyle yenileri karşılaştıranınız var mı içinizde?? Eskiden mi daha renkliydi, şimdi mi? Komedi, mizah yapanlar…

Ben kendi fikrimi söylemiş olayım, 2000 öncesi ile 2000 yılları sonrası arasında da mizah anlamında kocamannn farklar var…. 2000 li yıllar öncesinde gazete bayilerinde “Gırgır.. Çarşaf.. Leman… Fırt… Akbaba…” ve daha bir çok mizah dergileri vardı… Haftasonu birçok insan gibi bende yeni sayıları çıksın diye dört gözle beklerdim… Okuduğum yazıları, karikatürleri, Yaflum Mitat’ları, Anavak Avni’leri mutlaka gider arkadaşlara da gösterirdik… Elden ele dolaşırdı mizah dergileri… Yıl 2025.. Kaç tane mizah dergisi görüyosunuz gazete bayilerinde??? Hoş “Gazete bayisi” diye bişeyde kalmadı gibi zaten… Herkes internet üzerinden yazıp çiziyo veya okuyo artık… Eline yazılı basın alan kalmadı denecek kadar az…

Ya mizah/komedi yapanlar??

2000 öncesi kimler vardı ?? Nejat UYGUR, Zeki Alasya- Metin Akpınar ikilisi, Kemal SUNAL, Levent Kırca, Müjdat Gezen, Aydın Boysan, Atilla Arcan, Uğur Yücel, Gani Müjde, Atilla Atalay, diye devam eden bir sürü insan vardı… Yıl 2025… Cem Yılmaz, Ata Demirel, Hasan Can Kaya… Belki bir iki isim daha… Nerde geri kalanlar??? Kalmadı… Basın önünde olanların dışında, birde büyük şehirlerde, bar konseptinde 30-40 kişinin izlediği skeçler yapan talk showcular var bir avuç… Yarınlarda onlarda kalır mı?? Allah bilir…

Neyse sözümüzde, lafımızda biraz fazla uzadı bu konuda… Mizahimsi yazılar, herkesin görüp bildiği şeylere bazen farklı pencerelerden bakmak isteyenler olursa, açıp okusunlar diye yazılan yazılardır… Mesela geçen hafta “Polis Teşkilatı Haftası”ydı… Polis Haftası ile ilgili haberleri yerel basını takip eden herkes görüp okumuştur… Ama içinizden bazıları da “Acaba Titrettin Abi ne yazdı ki Polis Haftasıyla ilgili” diye merak edip okuyor yazdıklarımızı…  Onların okuması da zaten bizim için yeterli…

Sözün özü, yerel basın da herkesin baktığı yerden farklı şeyler görebilmek ve bunları kendi tarzımızla yazıya dökmeye çalıştığımız bir yerdir TİTRETTİN ABİ köşesi

BAKMAK İLE GÖRMEK ARASINDA FARK VAR….

Çocukluğunuzdan beri belki defalarca okumuşsunuzdur “KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ İLE KURT HİKAYESİNİ”… Her okuduğunuzda da aynı anlamı çıkarıp noktalamışsınızdır hikayeyi… Biz ne yapmak istiyoruz burda?? Konuyu sadece Kırmızı Başlıklı Kız’ın anlattığıyla bırakmayıp, birde KARŞI TARAFTAN yani KURT’un gözüyle bakıp farklı bir bakış açısı getirmeye çalışıyoruz…

Merak edip okuyan oldu mu bilmiyorum ama buyrun Kırmızı başlıklı kızın masalını birde KURDUN ağzından dinleyelim..

“Her gün yaptığım gibi ormanı temizlemeye çıkmıştım. Orman benim evim, temiz tutmak da benim görevim. Derken bir kız beliriverdi. Kırmızı başlık ve peleriniyle çok şüpheli bir görünümü vardı. Kimin aklına gelir bu garip kıyafeti giymek. Bir kurnazlık peşindeydi mutlaka. Bir süre dikkatle izledim bu garip kızı. Elinde taşıdığı üzeri örtülü sepette kim bilir ne taşıyordu!.. Yürüyüşü bile normal değildi. Yanına yaklaşıp ne yaptığını sorunca bana büyükannesinin evine gittiğini söyledi ama gel de inan. Yine de bıraktım peşini kendi işime döndüm. Ama aklım o kıza takıldı bir kere…

Bir gidip bakayım doğru mu söyledikleri dedim kendi kendime; gerçekten böyle bir büyükanne var mı? Siz olsaydınız gerçekliğini kontrol etmek istemez miydiniz? Orman benim evim. Ben hem ev sahibiyim, hem de diğer orman sakinlerine karşı sorumluyum. Neyse uzatmayayım… Gittim, baktım ve gerçekten bir büyükanne buldum.

Sorduğumda “evet o küçük kız benim torunum” dedi. Ben de sorumlu bir kişi olarak; “bu küçük kız yabancılarla konuşulmayacağını öğrenmemiş daha!…” dedim ve anlattım küçük kızla karşılaşmamı…

Büyükanne de ürperdi ve birlikte küçük kıza bir ders vermeye karar verdik. O yatağın altına saklandı, ben O’nun geceliğini giydim, başlığını taktım ve yatağına yattım. Küçük kız birazdan içeri girdi.

Seslendi cevap verdim. Ne şaşkın bir çocuk!.. Beni büyükannesi sanıvermişti. Ben benim büyükannemi değil sesinden, kokusundan bile tanırım oysa ki. Neyse bunlar bir şey sayılmaz, daha neler yaptı bilseniz.

Kulaklarımın niçin büyük olduğunu sordu. Ne ayıp şey hiç sorulur mu!… Yine de çocukluğuna verip yumuşak bir sesle cevapladım. “Seni iyi dinlemek için”…

Ama bu sefer kalkıp da burnumun niçin büyük olduğunu sormaz mı!.. Küçük kız hiç mi hiç terbiye almamış. Ben zaten burnumu kendime kompleks haline getirdim, öz-güvenim sallantıda. Psikologlar, estetikçiler… Dünya para harcıyorum ama nafile. Yine aldırmamaya çalışırken bu sefer de ağzımın kocaman olduğunu yüzüme vurmaz mı! Tabi ki kızdım, siz olsanız kızmaz mıydınız? O sinirle ayağa fırlayıp peşinde koşturmaya başladım.

Birden ne olsa beğenirsiniz! Bir kocaman avcı elinde tüfek kapıdan dalıverdi. Beni “seni hain kurt, büyükanneyi yedin değil mi?..” diye suçlamaz mı !..

Halbuki büyükannenin kılına bile dokunmadım, O da saklandığı yerden çıkıp beni korumaya çalışmadı. Malum yaşlılık, kulakları iyi duymuyor. Avcı mahkeme yapmadan infaz kararımı verdi. Tabi ben de adalet bulamayacağımı, hatta canımı yitireceğimi anlayıp pencereden zor attım kendimi. Geçirdiğim büyük korkunun sarsıntısı yetmiyormuş gibi o gün – bu gün ormanda bile yüzümü rahat gösteremez oldum. Adım haine çıktı.

Aslında Ben Suçsuzum…”

Hikaye bu kadar…

Zaman zaman farklı pencereden bakmanın bir zararı olmaz…

Kalın sağlıcakla… Perşembe yazısında görüşmek üzere esen kalın…