Zaten zor bir sınıfa, kolay bir hazırlık yılı geçirdikten sonra başlamak daha da zor. Her ne kadar iyi bir İngilizce eğitim aldıysak da dersler, sorular, slaytlar herşey ingilizce. Tüm derslerin yabancı dille olmasına oldum olası karşı çıkan sağlam bir kitle vardır ülkemizde. Oktay Sinanoğlu başı çeker. O rahmetli artık. Şimdilerde gündem olan kimse yok. Oktay hocanın ve onun gibi düşünenlerin iddiası, herkes en iyi anadiliyle öğrenir. Ben ? Bilmiyorum. Bu konuda karar veremedim.
Bizim Dr.Abdullah Emre Taçyıldız , hani Karabük hakkında çok sayıda tarihi ve doğal güzellik yazısı yazan üretken beyin cerrahı arkadaşımız. Malatya’ya giden. Gerçi çocuk Malatya’ya gider gitmez Şemdinli’ye geçici görevlendirildi 1 aylığına. Sonra uzatılmış 1 ay daha.
Emre Mersin Tıp’ta okurken Ankara’da “Üniversite eğitiminde yabancı dil “ konusunda bir panele katılmış. Orada yabancı dille eğitime vermiş veriştirmiş, “Hacettepeliler bana çok kızmıştı” diye anlatmıştı.
Birinci sınıfa başladığımızda fizik kimya biyoloji dersleri ağırlıktaydı. Dersler ingilizce, hocaya soru sorsan ingilizce, sınav soruları ingilizce. Zaten amfide 150 kişi varsa 50 si yabancı uyruklu. Asyalılar, Afrikalılar, Filistinliler İranlılar,Malezyalılar, Endonezyalılar. Bazılarıyla biraz arkadaşlığımız oldu.Tanzanyalı Abdullah’ı evimize çağırmıştım mesela. Delikanlı biriydi. 1. Sınıftan sonra gitti, nereye gitti bilmiyorum, ismi de Abdullah bul bulabilirsen. Az bulunur isimleri merak edip bulduğum oldu. Bir başka Tanzanyalı Moddy vardı mesela New York’ta çocuk doktoru olduğunu öğrendim.
Ganalı İbrahim’i iyi anımsıyorum. Bir de kız arkadaşı vardı . Hep beraber takılırlardı. İbrahimle medikal ingilizce dersinde bir tartışmıştım. Sandalye yüzünden. Sandalyesini almışım, farkında değilim. Bağıra çağıra sert bir şekilde geri aldı , ingilizce bağırıp çağırdı ben anlamadım ne dedi , o günler daha yeni yeni kulağımız alışıyor, bu da Türkçeye aşina değildir diye ben de sallasaymışım iyiymiş ama valla açıkçası korktum o sıra. Sessizce bağırılmayı sindirdim .Öyle kaldı. Zaten bir daha da temasımız olmadı elemanla.
Benim temasım olmadı da 1. Sınıfta herkesin döküldüğü bir sınav sonrası, en çok döken dersin hocasıyla bir teneffüste tartışmasına tanık oldum.
Organik Kimya hocası Gürol beydi . Gaziden geliyordu herhalde. İngilizcesi çok süper değildi. 1.sınıf 2.komitede amfinin %70’i bunun dersinden çakıldı. Ben de tabi. Sınıfta medeni cesareti yüksek çokça Kolejli ,Anadolu liseli ( o yıllar Anadolu liselerinin üst klas olduğu yıllar, şimdi değersizleşti o başka) hocayı her teneffüs sıkıştırıyor. “Sen dersi iyi anlatamadın da biz o yüzden zayıf aldık” modunda hocayı darlıyorlar. Adam da hakkaten teneffüsde gitmiyor, herkesin sorusuna cevap vermeye çalışıyor felan. O da suçluluk duygusuna kapılmış , büyük bir çabayla dersleri, teneffüsleri değerlendiriyor.
Gürol bey tahtaya bir formül yazmış,bizim Ganalı anlayamamış.Ben de anlayamadım. Teneffüs arasında bir top öğrenci hocanın etrafını sarmış, artık herkes anlayamadığı bi şeyi soracak. İbrahim medikal ingilizce dersindeki gibi öfkeli ( ya aslında biz öfkeli sanıyoruz, Araplar, Afrikalılar kavga eder gibi bağırarak konuşuyorlar) , tahtadaki formülü eliyle göstererek Gürol hocaya “ sir, sir what is happening here ( hocam hocam burada neler oluyor?) “ dedi. Formül var işte kimyasal bir şey, ne oluyor ?
Bu sayfada ses de olsa iyi taklit ederdim. Afrikalıların ingilizce şiveleri çok belirgin. Taklit edebiliyorum. Ağzını iyice açıyorsun ,yuvarlıyorsun, heceleri biraz uzatıyorsun, merak eden olursa yanıma geldiğinde hatırlatsın ben ona “ what is happening here” ı afrika şivesiyle söyleyeyim.
O günden beridir ki ben de anlayamadığım bir şey olursa “ what is happening here “ derim. Karşımdaki anladı anlamadı beni ilgilendirmez, ben bir an nostalji yaşarım biter.