Doç.Dr.Habibullah AKTAŞ
Küçük bir şey almam gerekti bu akşama doğru.
Hem küçük, hem hafif , hem de ucuz. 1 tanecik bir de.
Pahada ucuz bir malzeme almam gerektiğinde, eğer büyük marketlere değil küçük dükkanlara girmem gerekiyorsa içimi bir sıkıntı basıyor. Ama mecbur kaldım. Almalıyım .
Utana sıkıla birkaç dükkana girip o malzemeyi sordum. İlk içeri girişte, beklentiyi belli eden gülümseyiş, ben ürünü sorunca birden ince bir somurtkanlığa dönüşüyor. Ben de bekliyorum tabi bunu.
Aslında bu sahneyi yaşamamak için birkaç 1 milyoncuya da gittim yani. Yok.Onlarda yok.
Daha küçük , küçücük bir dükkanda nihayet istediğim şeye denk geldim. Burada somurtulmadım, Zaten sattığı ürünler birkaç parçadan ibaret, 1 tanesi de almam gerekendi.
Mission over.
Bu akşamki olay bana çok eskilerden bi başka olayı anımsattı.
Bayır mahallede hastaneye yakın caddelerin birinde birkaç esnaf lokantası vardı, bilen bilir.
Çok zaman önceydi. Cebimdeki harçlık çorbaya yetiyor.
Beraber top oynadığımız mahalleden bir arkadaşı yanıma alarak , onların birinde çorba içtim.
Pazar günüydü, öğle saatleri. Pazar sabahları Cumapazarı civarı su deposunda maç yapar, öğlene boş vakit olurdu.
Bana eşlik eden arkadaş ,okumuyor, pazarcılık yapıyordu.
Onda para vardı. Alman usulüydü. O köfte yedi.
Lokantacı benle dalga geçti o gün. Orta 1’deydim.
Köfteye tahsis edecek kadar harçlığım yoktu.