Okula gitmediğim bir gündü. Nisan diye anımsıyorum . 1991 Nisan’ı.
Kaçıncı sınıf oluyorum.3 . Dönem 3. Dönem deyince bazen işler karışıyor ama sınıf 3 demek.
Yedi yılın ortasıymış.
Eve şişko siyah beyaz bir televizyon getirmişler. Salonda duruyordu. Ev arkadaşlarım okullarına gitmiş. Ben de dolanıyorum evde. Ucuz bir kahvaltı yapmışım. Ekşiye yakın beyaz peynir, biraz zeytin, reçel vesaire. Ankara’nın ekmeklerini de hiç sevmedim. Tavada kızarmış gibi. Azıcık bayatlayınca un ufak dökülür. Gerçi şimdikilerden iyiydi o başka.
Şişkonun sağ altta gri düğmesine bir bastım televizyonda ne var ne yok bakacam can sıkıntısı.
Sadece 2 kanal var o zaman. TRT1 ve 2.
TRT1’i açtım.Saat başına yakınmış ki bir duyuru çıktı.Kadın spiker TRT’nin yeni bir yarışma programı düzenleyeceğini, isteklilerin Cuma günü saat 13.30 da Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde (DTCF) olması gerektiğini söylüyordu.
-“Vayy gitsem mi? “
Gittim.Tam da belirlenen saatte Sıhhıye’deki DTCF önüne ulaştım. Bizim ev Hamamönü civarındaydı. Yürüyerek 20 dakkada varırsınız. Ben zaten acaip yürürüm.
Bir keresinde Ankara’da Hüseyingazi’den Bakanlıklara yürümüştüm. Yaşım 15 ‘di . Bir indim Ulubey, Siteler, Gülveren, Cebeci, Kurtuluş ,Kızılay ve taa TBMM.
1 yıl sonra da İstanbul’da Karaköy’den Emirgan’a yürümüştüm. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yeni yapılıyordu. Baltalimanı’ndan inşa halindeki köprüyü aşağıdan epey bir seyretmiştim. Yaş 16.
Fakültenin önü çok kalabalıktı. Duyan gelmiş dersiniz. Tıkış tıkış Tokyo metrosuna biner gibi birbirimize sürtünerek kapıdan girdiğimiz aklımda. Neyse içeri girince seyreldi. Bizi boş bir salona aldılar. Elimize 21 soruluk bir test verdiler. Teksir makinasıyla çoğaltılmış 2 sayfalık bir test. Sarı kağıt.Kısa bir soru ,siz el yazınızla yanıtı yazıyorsunuz. Böyleydi. Kısa yanıtlı sorular.
Mesela “Türkiye’de il yüzölçümüne göre ormanlık alanı en çok olan il hangisidir?” Cevabı biliyorsanız Karabük yazıyorsunuz.
Sorular zor değildi Yazdık bitti. Ben 19 soruyu doğru yanıtladığımı düşündüm.
Bir ay kadar sonra eve telefon geldi TRT’den. Kazandığımı söylediler. O zamanlar olaylar sadeymiş.
Bahçelievlerde Milli Kütüphane’nin ( Milli Kütüphane duruyor mu ?) karşısında Orkut stüdyosına çağırdılar.
Elimizde olan mütevazi giysilerimden bir şeyler ayarlayıp gittim. Kravatım yoktu.Mehmet’den aldım. Mehmet’in bir sürü cırlak gömleği ve kravatı vardı. Bi tanesini ödünç aldım.
Heyecan dorukta. Yarışmaya girdik.Tuna Huş sunuyordu. Çok profosyoneldi. Bizimle tek kelime ekstra diyaloga girmedi. Soruyu elindeki kağıttan okudu, arada sigara içti, çekim bitti, gitti.
Yarışmanın değişik bir formatı vardı. Formata göre finalist olamadım ama 1 milyon 300 bin tl kazandım. Parayı yarışma sonunda elime saydılar. Çok keyifliydi.
1992 sonbaharında aynı ekip farklı bir bilgi yarışması programı daha düzenledi. Beni yeniden çağırdılar. Hatta yapımcı bana “başka arkadaşın varsa onları da çağırabilirsin “ dedi. İstekli iki arkadaş buldum. Yarışma ilk gün 10 kişiyle başlıyordu. Önce kurayla birini seçiyorlar. Soruyu ona soruyorlar. Bilirse bir sonraki sorunun kime sorulacağına o karar veriyor. İlk çıkan kişi soruyu bildi, bana sorulmasını istedi eleman. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne atanan kişiyi sordular. Güncel ama kazık bir soruydu. Gazete köşelerinden aklımda kalmış bildim.
Sunucu Bülent Özveren bu arada.
Devamında benimle yarışmaya gelen iki arkadaş o ilk gün elendi. Onlardan biri şu anda bir üniversitenin rektörü .Kadere bak. Belki kendi unutmuştur.
Aradan çok zaman geçti.
TRT arşivlerini açıyor diye bir haber çıkınca e-devletten yazarak bu programları istedim ,”parasıylan “ dediler.
“Tamam kaç lira, nasıl başvuruyoruz” dedim.Yanıt gelmedi.
Benim de hevesim kaçtı.
20’li yaşlardayım,bıyıklıyım, saçlarım dolgun,konuşuyorum bakalım nasılım ? Mehmet’in hangi kravatını takmışım ? Herşey öyle kaldı.
Hala yok hevesim.