Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Mehmet’in cırlak kravatı

Okula  gitmediğim bir gündü.

Okula  gitmediğim bir gündü. Nisan  diye anımsıyorum . 1991 Nisan’ı.

Kaçıncı sınıf  oluyorum.3 . Dönem 3. Dönem  deyince bazen  işler karışıyor ama sınıf 3 demek.

Yedi yılın ortasıymış.

Eve şişko siyah beyaz  bir televizyon getirmişler. Salonda duruyordu. Ev arkadaşlarım okullarına  gitmiş. Ben de dolanıyorum  evde. Ucuz bir kahvaltı yapmışım. Ekşiye yakın beyaz peynir, biraz zeytin, reçel vesaire. Ankara’nın ekmeklerini de hiç sevmedim. Tavada kızarmış gibi. Azıcık bayatlayınca un ufak dökülür. Gerçi şimdikilerden iyiydi o başka.

Şişkonun sağ altta gri düğmesine bir bastım televizyonda ne  var  ne yok bakacam can sıkıntısı.  

Sadece  2 kanal var o zaman. TRT1 ve 2.

TRT1’i açtım.Saat başına yakınmış ki bir duyuru çıktı.Kadın spiker TRT’nin yeni bir yarışma programı düzenleyeceğini, isteklilerin  Cuma günü saat 13.30 da Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde (DTCF) olması  gerektiğini söylüyordu.

-“Vayy  gitsem mi? “

Gittim.Tam da belirlenen  saatte Sıhhıye’deki DTCF önüne ulaştım. Bizim ev Hamamönü civarındaydı. Yürüyerek  20 dakkada varırsınız. Ben zaten  acaip yürürüm.

Bir keresinde  Ankara’da Hüseyingazi’den Bakanlıklara yürümüştüm. Yaşım 15 ‘di . Bir indim  Ulubey, Siteler, Gülveren, Cebeci, Kurtuluş ,Kızılay ve taa TBMM.

1 yıl sonra da İstanbul’da  Karaköy’den  Emirgan’a yürümüştüm. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yeni yapılıyordu. Baltalimanı’ndan inşa halindeki köprüyü aşağıdan epey bir seyretmiştim. Yaş 16.

Fakültenin önü çok kalabalıktı. Duyan gelmiş dersiniz. Tıkış tıkış  Tokyo metrosuna  biner gibi  birbirimize  sürtünerek  kapıdan  girdiğimiz  aklımda. Neyse  içeri  girince  seyreldi. Bizi  boş bir salona  aldılar. Elimize  21 soruluk  bir test verdiler. Teksir makinasıyla  çoğaltılmış  2 sayfalık bir  test. Sarı kağıt.Kısa bir soru ,siz  el yazınızla  yanıtı yazıyorsunuz. Böyleydi. Kısa yanıtlı sorular.

Mesela  “Türkiye’de il yüzölçümüne  göre  ormanlık alanı  en çok olan  il hangisidir?” Cevabı biliyorsanız Karabük yazıyorsunuz.

Sorular zor değildi Yazdık bitti. Ben 19 soruyu doğru yanıtladığımı düşündüm.

Bir ay kadar sonra eve telefon geldi TRT’den. Kazandığımı  söylediler. O zamanlar olaylar sadeymiş.

Bahçelievlerde Milli Kütüphane’nin ( Milli Kütüphane duruyor mu ?) karşısında Orkut stüdyosına çağırdılar.

Elimizde olan mütevazi giysilerimden bir şeyler  ayarlayıp  gittim. Kravatım yoktu.Mehmet’den aldım. Mehmet’in bir sürü cırlak gömleği ve kravatı vardı. Bi tanesini ödünç aldım.

Heyecan dorukta. Yarışmaya girdik.Tuna  Huş sunuyordu. Çok profosyoneldi. Bizimle  tek kelime ekstra  diyaloga girmedi. Soruyu elindeki kağıttan okudu, arada sigara içti, çekim bitti, gitti.

Yarışmanın  değişik bir formatı vardı. Formata  göre finalist olamadım ama 1 milyon 300 bin tl kazandım. Parayı yarışma sonunda elime saydılar. Çok keyifliydi.

1992 sonbaharında  aynı ekip farklı bir bilgi yarışması programı daha düzenledi. Beni yeniden çağırdılar. Hatta  yapımcı bana  “başka arkadaşın varsa onları da çağırabilirsin “ dedi. İstekli iki arkadaş buldum. Yarışma ilk gün 10 kişiyle başlıyordu. Önce kurayla  birini seçiyorlar. Soruyu ona  soruyorlar. Bilirse bir sonraki sorunun kime sorulacağına o karar veriyor. İlk çıkan kişi soruyu bildi, bana sorulmasını istedi eleman. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne atanan kişiyi sordular. Güncel ama kazık bir soruydu. Gazete köşelerinden aklımda kalmış bildim.

Sunucu Bülent Özveren bu arada.

 Devamında benimle yarışmaya  gelen iki arkadaş o ilk gün elendi. Onlardan biri şu anda  bir üniversitenin  rektörü .Kadere bak. Belki kendi unutmuştur.

 Aradan çok zaman geçti.

TRT arşivlerini açıyor diye bir haber  çıkınca e-devletten yazarak  bu programları istedim ,”parasıylan “ dediler.

 “Tamam kaç lira, nasıl başvuruyoruz”  dedim.Yanıt gelmedi.
Benim de hevesim kaçtı.

20’li yaşlardayım,bıyıklıyım, saçlarım  dolgun,konuşuyorum bakalım nasılım ? Mehmet’in hangi kravatını takmışım ? Herşey öyle kaldı.

Hala yok hevesim.