ÖZET: Sağolun varolun.. Hakkaten gerek yoktu bu kadar çiçeğe… Gazete bürosuna çiçek izdihamından giremiyoruz 2 gündür… Şeker’A Plazanın 3. Katına kadar merdivenler, koridorlar çiçek dolmuş. Yer gök çiçek olunca haliyle bende ofise giremedim.. Hürriyet caddesindeki banklarda oturuyom akşama kadar.. Beni banklarda otururken görenler “Hayırdır, 3 evlek büyüklüğündeki ofiste sana bi masa koyamadı mı Semih GÜLEN?” deseler de, çok itibar etmedim. Sonuçta “Sana gelen çiçeklerden ofise girilemiyor, sen biraz daha gelme” dendi.
İLK HAYIRLI OLSUN MATBAACI İSMAİL AKÇA’DAN..
Uzun bi aradan sonra tekrar yazmaya başlayınca haliyle gündemin 1. Maddesi olduk yerel basın camiasında… Kiminden tehdit, kiminden övgü aldık… Övgü aldık diye nasıl ki havalara girmemişsek, tehditler karşısında da boyun eğmedik. Hürriyet caddesinde trafiğe kapalı cadde de akşama kadar fink attık, buyursunlar gelsinler dedik…
İlk gelen İsmail AKÇA oldu… Matbaacı İsmail.. Güven matbaası adına takvim bastırmış, birde bloknot koymuş yanına… Bloknot dedimse, matbaada artan kağıtlar zayi olmasın diye ciltleyip getirmiş.. Hatta kağıtların bir kısmının arkası da müsfette olarak kullanmış zamanında sanırım. Arka sayfalarının çoğu yazılı… Olsun, düşünmesi yeter…
“Hayırlı olsun Titrettin Abi, yazılara başlamışsın” dedi..
Heee dedim, Semih GÜLEN çok ısrar etti, kıramadım dedim.
“Koskoca Karabük Gündem bi masa veremedi mi de, geldin burda bankta oturuyon” dedi.
Yok beeee… 2 gündür ofise çiçeklerden girilmiyomuş, gazetedekiler SEN BİRAZ GELME dedi..
Pis pis yüzüme bakıp güldü niyeyse… Ama bana böyle söylendiii…
CADDE DE ISINMA TURLARI…
Isınma turları dedimse, gazetedeki yazılarla ilgili ısınma turları olarak algılanmasın… Çiçeklerden dolayı giremediğim gazete bürosuna gidemeyip, Hürriyet Caddesindeki banklarda otururken, havanın ayazından üşütmeyeyim diye cadde de bir ileri iki geri gidip geleyim de ısınayım dedim…
Tam o sırada telefonum çaldı… Arayan sayın Cenk GEDİKOĞLU… Rolmak Döküm’den… “Areyhhhh” demişim… Gelen geçenin bana bakışlarından anladım ki, tepkimi yüksek sesle vermişim… O anda aklıma düştü, sanırım Cenk beyin aklına Titrettin Abi’nin dökümden heykelini yapma fikri geldi de aradı sandım… Telefonu açar açmaz “Sayın başkanım benim boyum 1.70 ama siz bence 1.87 cm boyunda yapın, heybetli görünsün” demişim heyecandan…
“Anlamadım” dedi… Anlaşılacak gibi de değil zaten.. Baktım mevzu başka, anında geri vites yaptım, “Kendime Karabük Gündem gazetesinde köşe yaptırıyorum da, arkama yapılacak panonun ölçüsünü veriyodum tabelacıya sayın GEDİKOĞLU” diye kıvırmak zorunda kaldım.
Meğerse Mehmet MEŞE’nin telefon numarası lazımmış… Telefonu değiştirince tüm numaralar silinmiş.. Bilse bilse Titrettin bilir, deyip aramış beni.. Ben nerden bileyim yaaa, Bilinmeyen Numara servisimiyim ben, diyesim geldi de, diyemedim. Ben en son Mehmet MEŞE’yi aradığımda 1980 model tırın lastiği patlamış, onu tamir ettiriyodu kamyon garajındaki lastikçi de.. Duydum ki sonra işi büyütmüş, MEŞE Uluslararası Nakliye firması kurmuş.. Vay vay vayyyy.. En sevdiğim abimmm.. Tek geçerim sayın MEŞE’yi… Hemen rehberimde en üstte aranacaklar listesine yazmam lazım Mehmet abimi… (Fark etiyseniz “Mehmet MEŞE” hitabıyla ile başlayıp, uluslar arası nakliye firmasını duyar duymaz hitabım “sayın Meşe” oldu, en sonda da Mehmet abiye bağladım. Var bende bu taklacılık 😉
BU SEFER ARAYAN ESTETİKLİ PATRONUM
Hürriyet caddesindeki volta atma turlarım devam ederken tekrar telefonum çaldı.. Bu kez arayan Karabük Gündem Gazetemizin estetikli patronu Semih GÜLEN… Birazda İsmail AKÇA’nın söylediklerini düşünüp sert bi tonla açtım telefonunu..
Direk “Nerdesin?” dedi…
Beni layık gördüğün yerde, Hürriyet Caddesindeki banktayım diyecektim de, büyüklük bende kalsın diye demedim. “Çarşıdayım, araştırmacı geliştirmeci köşe yazarı olarak halkın nabzını tutuyom” dedim.
“10 dakka sonra Bereket Döner’de ol, Nejat ÇINAR’ın orda döner yiyelim” dedi… Adamın dibiii yaaaa, hakkaten adamın dibi estetikli patronum… Gazetede o kadar çalışan personel varken, direk beni yemeğe davet etmesi, onun sevgi yumağı yüreğinden… “3 dakka sonra Bereket Döner’de olurum, önden siparişleri veririm ben” dediğim sırada telefondan Dıt Dıt sesi gelmeye başladı.. Sanırım parmağı yanlışlıkla kapatma tuşuna bastı, olsun, düşünmesi yeter…
Bereket Döner’in sahibi Nejat ÇINAR, Hürriyet Caddesinin George Clooney’si… Karizması ve cool duruşuyla cadde üzerinde tek geçerim… Mümkünse kaldırımda karşı karşıya gelmeyeyim diye karşı kaldırımdan yürürüm… Onu görene kadar ahalinin gözleri bendeyken, birden bire tüm gözlerin ondan tarafa kaymasında karizmasının mı etkisi var, yoksa onun olduğu kaldırım KARES AVM girişi olduğu için mi o tarafa kayıyo bakışlar şimdilik çözemedim. Sanırım KARES AVM girişindendir, diye düşünmek istiyorum..
PATRONUMLA BAŞBAŞA ÖĞLE YEMEĞİ
Çok geçmedi geldi 3 estetikli patronum Semih GÜLEN… “İlk yazı olmasına rağmen fena değil okur sayısı” dedi… Sağdan soldan gelen eleştirilere kulak asma. Ben gereken cevabı veriyorum onlara dedi.. Sanırım Karabük’ün uygun bi caddesine ismi verilesi Batı Karadeniz Ekspres gazetesindeki ulu patronum Necati KARAOĞLU’nun oğlu Sedat KARAOĞLU’nu kast etti… Bizim köşe yazısının altına tehditvari yazılar yazmıştı. Olsa olsa onun için söylemiştir.
“Yok beee Semih abi, ne takacam kafaya, yancısı Birol TAŞKIRAN’la beraber dün akşam benim evin önünde bekleyip taş attılar kafama ama bunlar beni yıldıramaz” dedim…
“Sen Birol’un arabasının sol kapısını anahtarla çizdiğin için olmasın o taşlama olayı?” dedi Semih abi..
Nerden çıkartıyon bunları abi ya. O mevzuu başka.. Sedat la beraber senin gazetede yazmaya başladığım için taşladılar beni, kesin, dedim.
Arabanın çizilmesi meselesi de dün oldu ama tamamen tesadüf eseri gelişti.. Ben tam onun arabasının önünden geçerken ayağım taşa takıldı, düşmeyeyim diye tutacak yer ararken elimdeki anahtar yanlışlıkla çizdi kapıyı, diye gerekli açıklamamı yaptım. Tamam düşerken çizilen kapıdaki çizikler benim imzama benziyor olabilir ama tamamen tesadüftü o… Pek inandırıcı bulmasa da tepki vermedi Semih GÜLEN.
LAFA DALDIK, YAZI UZADI…
Laf lafı açtı bugün ki yazım uzadı. Kusura bakmayın.. Yoksa uzun köşe yazılarını ben dahil kimse okumaz.. Yakın arkadaşlarım bile 2 paragrafı geçerse okumayız yazını diyo.. Ben bile yazdığım yazı yayınlandıktan sonra açıp “uzun” diye okumuyom, millet niye okusun ki…
Şimdilik eyvallah. Diğer yazımda buluşmak üzere hoşçakalın…