ÖZET: Bugün ki yazımda “mecazi mürsel” yapacam.. Baştan söyleyeyim de, sonradan kafa karışıklığı olmasın.. Zihninizi zinde tutmaya çalışıyom herdaim… Değerimi bilin… Hem ne de güzel söylemiş o duvar yazısını, duvara yazan… “Kızım, kırdığın bu kalp, anayın porselen takımı değil.. “ diye…
— * —
Dün sabah, tez zamanda Kent Meydanındaki direğe ismi verilesi estetikli patronum Semih GÜLEN’in karşısına dikildim… “Karabük Gündem gazetesinde daha verimli çalışmam için yardımcı personel talep ediyom” dedim… Ses tonumdaki dik duruştan da anladığı üzere “Tamam Titrettin, ben bi tane bayan personel ayarlayıp senin Özel Kalem’in yaparım” dedi…
“Bayan olmazzzz” dedim… Onlarla uğraşmaktan gençliğim çürüdü… Aldığım “ahh’lar”dan yoruldum… Erkek olsun. Bayanlarla çalışamıyom ben, ayarımı bozuyo bayanlar, dedim… Ne fark eder ki?, dedi… Çok şey fark eder… Yoruyo beni bayanlar, dedim.. O anda geçmiş yıllar geldi aklıma…
ÖZHAKİKİ TAZI İŞLERİ MÜDİREM…
Yıllar önce Batı Karadeniz Ekspres gazetesinde köşe yazarlığı yaparken Kadir ONAR’dan sonra hep bayan Yazı İşleri Müdirelerim olduydu… İlk başta Selda ŞAHİN (AVŞAR)’dı Yazı İşleri Müdirem… İlk başlarda pozitif başlayan hukukumuz, daha sonra zaman içinde kendisine “Özhakiki Tazı İşleri Müdirem Selda hanım”a evrilmişti… Ne zaman yazılarıma konsantre olma adına arkadaşlarla pişpirik oynamaya gitsem, koşa koşa ulu patronum Necati KARAOĞLU’na şikayet ediyodu beni…
Şikayet etti de, boyu mu uzadı?? Uzamadı elbet.. Araştırmacı, soruşturmacı, karizmatik ve 160 IQ’ya sahip bi köşe yazarı olarak yanına bıraktım mı bu şikayet etmelerini?? Bırakmadım elbet… Bolu’ya sürdüm kendisini..
Necati KARAOĞLU’nun Keltepe Salmanlar Köyündeki havuzlu villasında olduğu bi gün, yönetim boşluğundan yararlanıp oturup, gazete üst yönetimi adına, yalandan bi yazı hazırladım… “Sayın Selda ŞAHİN, gazetemizin Bolu Şubesinde görevlendirildiniz.. Yarın sabah yeni görev yerinizde göreve başlıyorsunuz” diye..
Gazetemizin adı “Batı Karadeniz Ekspres” olunca, sanırsın ki tüm Batı Karadeniz Bölgesi bizim gazeteyi okuyo… Yok öyle bişey… Sadece Karabük ili sınırlarında yayın yapıyoduk… Ne Zonguldak’ta, ne Bartın’da, ne Kastamonu’da nede Bolu’da dağıtım mağıtım yapmıyoduk… Gazetenin tek dağıtım yeri Karabük’tü… “İyi de o zaman Selda hanımı niye Bolu’ya gönderdin ki?” dediğinizi duyar gibiyim… Sizin bu soruyu sormak aklınıza geldi ama 69 IQ ya sahip Selda’nın aklına gelmedi. Yuppiii deyip kalktı gitti Bolu’ya…
Ertesi gün aklı başına gelip Bolu’dan telefon açtıydı… “Ben Bolu’ya geldim de, bizim gazetenin ofisi yok ki burda” diye… Sen bekle orda, Şube açılışına hemen başlıyoruz diye cevap vermiştim.. Aylar geçti, yıllar geçti Bolu’da Şube açmadık tabi ki. O da boş durmamak için Bolu’da evlenip çoluk çocuğa karıştı… Hala Bolu’da 15 yıldır… Bana bulaşmayacaktı…
YÜKSEK TOPUKLU ÇAKMA YAZI İŞLERİ MÜDİREM
Sonra n’oldu?? Allah iyi dedi mi?? Demedi elbette.. Ulu patronum, Yazı İşlerindeki boşluğa kızı Semiha KARAOĞLU’nu getirdi… Al birini vur ötekine… Ve tabi ki gelen gideni arattı.. Başımıza Yazı İşleri Müdiresi olarak patronun kızı Semiha hanım gelince mecburen vites küçülttüm… Aylarca alttan aldım.. Sustum.. Bulaşmayayım dedim.. Ama olmadı… Eski Yazı İşleri Müdiremin anca Çakması oldu yeni gelen.. Çakma, orijinalinin yerini tutabilir mi? Tutamadı zaten… En son 3 evlek büyüklüğündeki köşe yazılarımı yazdığım odamı değiştirmeye kalktıydı… Benim odama kendisi çökmek için beni çay ocağının yanındaki küçük odaya atmaya çalıştıydı…
Bi karış boyuyla bak bak, koskocaaaa Titrettin Abiye yapılan mobbinge bak… Durur muyum ben? Ertesi sabah ki yazımda “Yüksek Topuklu Çakma Yazı İşleri Müdirem” başlığıyla Semiha hanımı manşete taşıyıverdim… Boyunu uzun göstermek için giydiği apartman topuklu ayakkabılarıyla kime bulaştığını bilmiyodu o vakitler.. 3 ay boyunca tüm okurlarıma Yüksek Topuklu Çakma Yazı İşleri Müdiremi reklam ettim… Has ettim… Sokağa çıkacak yüzü kalmadı… Ardından o da gönüllü olarak Karabük’ü terk ettiydi…
NİYE ANLATIYOM BUNLARI?
Bayanlarla geçinemiyom ben… Neler yaşadığımı dost düşman bilsin diye anlatıyom… Çamurumdur, üstünüze sıçrarım.. Yağmurlu havada arabamla yanınızdan geçerken inadına su birikintisinin üzerinden geçip, üstünüzü başınızı berbat ederim… Var bu psikopatlık bende… Bana bulaşırken kime bulaştığınızı iyi düşünün…
SOSYAL MEDYADAN VERİLEN MESAJLAR
Bu huyumu bilenler son günlerde direk karşıma çıkmaya cesaret edemeyip, sosyal medyaların “Hikaye” bölümlerinden ufak ufak bana bulaşmaya çalışıyo… Şimdilik görmezden geliyom… Saz üstadlarının “aşık atışmaları” gibi atışıp duruyoruz şimdilik.. Bizimde, Mecazi Mürsel yaparak edebiyat ve felsefe dünyasına katkı verme kapasitemizde var çok şükür…
RIZKIMI VEREN HÜDADIR, KULA MİNNET EYLEMEM
Hazır sosyal medya ya değinmişken bi konuyu daha paylaşmış olayım okurlarımla, ardından da yazımı noktalayayım…
Zamanında işe ihtiyacı olan bi arkadaşı Karabük’te işe sokacam diye çok uğraştıydım… O kişi için sağdan soldan da çok telefon gelince, bizde uzun uğraşlar sonucunda iş konusunda yardımcı olmuştuk o arkadaşa… 1-2 senedir iş bulamamış, boş gezmiş, sonunda işbaşı yaptıydı.. .. İşe giren o kişi 3 gün sonrada sosyal medyasından paylaşım yaptıydı… “Rızkımı veren hüdadır, kula minnet eylemem” diye… ;))) Cevap vermedim. Susma hakkımı kullandım… Bu sosyal medya hesaplarını açmadan önce herkese bi IQ testi yaptırmak lazım bence…
Diğer yazıma kadar kendisine iyi davranın… Yağmurlu havalarda su birikintilerinin olduğu yerlerde yürürken dikkat edin.. Kalın sağlıcakla…